17 Ekim 2010 Pazar

Söylesem Dilim Varmıyor, Sussam Gönül Razı Değil.



Galatasaray-Ankaragücü maçını bekledik bir hafta boyunca yaşayan en büyük Galatasaray'lı Fatma Nine sayesinde daha bir gündemde olarak.

Ofsayttaki oyuncunun bayrağı görüp durarak, başka arkadaşının topu kullanmasıyla gelen bir gol var önce. Hakem faciası kokan buram buram.

Bir kaleci var, genç yetenek diye lanse edilen, kaleye geçsin tecrübe kazansın (bunlardan biri de benim) denilen ama öyle goller yedi ki, "Bırak kardeşim, bari kale boş." dursun dedik adeta.

Bir defans var top yapamayan, oyun kuramayan, hücuma kalkamayan.

Bir orta saha var, kağıt üstünde sadece.

Bir de forvet var sadece o var, tek başına o var, yalnız o var, çarkı tersine döndürmek isteyen. 10 kişi yatarken tek başına "Ben yenilmeyi kabul edemiyorum arkadaş." diye can siperâne mücadele eden ve en sonunda vücudu iflas eden.

Bir teknik ekip var, yardımcı olanı bile tek başına takım yönetebilecek kapasitede. M.Sarp'tan Xavi, Ayhan Akman'dan Iniesta yapmaya çalışan. Bu takımın kafasındaki sistemle oynayamayacağını bir türlü göremeyen.

Bir başkan var, iş yapan adamları kızağa çekip, elini attığı dalı kurutan insanları dümene geçiren. Yanlış yaptığı söylendikçe "O'na yamuk, bana yamuk demektir." gibi densiz çıkışlar yapan.

Bir çınar var, Fatma Nine... 105 yaşında, gönül verdiği renklerle yaşıt. 2 dünya savaşına tanıklık etmiş, Ermeni zulümlerini görmüş bir Fatma Nine ama böyle zulüm görmemiş. O bünyeye fazla gelecek yolculuklara katlanmış, gönlündeki renkler uğruna. 90 dakika yarıya geldiğinde daha fazla dayanamamış Fatma Nine, eğmiş başını, kıvrılmış yandaki koltuğa, yummuş gözlerini.

Yorgunluktan değil, Galatasaray'ı izlemeye gelip, Galatasaray'ı görememenin üzüntüsünden....

Hiç yorum yok: