31 Ekim 2010 Pazar

Kenan, Moto 2'de İlk Yarışını Bitirdi.





2010 Moto2 serisinde ilk yarışına Portekiz'in Estoril pistinde çıkan Kenan Sofuoğlu, ilk yarışında adeta şov yaptı ancak yarışı 5. sırada tamamlayabildi.

Moto GP'nin bir alt kategorisi Moto2 serisinde yarışacak Kenan Sofuoğlu önümüzdeki sene. Bu yüzden alışma devresini atlatmak için, geçtiğimiz aylarda yarış esnasında hayatını kaybeden Japon pilot Shoya Tomizawa'nın takımında yarışa çıktı.

Yarışa 4. sırada başlayan Kenan, bir ara liderliğe yükselip 10 saniye kadar da fark açtı. Ancak daha sonra Kenan giderek yavaşlamaya başladı ve 7.liğe kadar düştü. Son düzlükte yaptığı atakla 5. oldu. Yapılan açıklamaya göre Kenan'ın yavaşlama sebebi, yarışın başından itibaren debriyaj kolunda sorun yaşaması ve bu nedenle de lastiklerini diğer sürücülere göre çok daha erken bitirmesi olarak açıklandı.

Almış olduğu beşinciliğe rağmen Kenan, 42 sürücünün mücadele ettiği Moto2 serisinde daha ilk yarışında, tamamen yeni motor, lastikler, takım ve hiç bilmediği bir pistte yarışmasına rağmen göstermiş olduğu performans ve yapmış olduğu geçişler ile herkesin beğenisini kazandı.

Önümüzdeki yarışta nasıl bir sonuç alacak hep birlikte göreceğiz. Daha önce sadece test amaçlı Moto2 motorsikleti kullanan Kenan, bu motorlar ilgili fikri sorulduğunda: "Kötü ayarlanmış supersport (şampiyon olduğu kategori) motoru gibi." demişti. Henüz ilk ciddi sürüşünde, antremanlar da dahil 4. lükten aşağı düşmeyen Kenan'ın bu başarısı eminim şampiyonluğa oynamak isteyen takımların dikkateni çekmiştir.

Önümüzdeki sene Moto2'de de podyumun tepesinde Kenan'ı görmek ve İstiklâl Marşı'nı sayesinde dinlemek ümidiyle...

29 Ekim 2010 Cuma

Güle Güle Oynat Beşiktaş. Tebrikler!



Günlerdir konuşulan transfer gerçekleşti ve dünyaca ünlü NBA yıldızı Allen Iverson, Beşiktaş Cola Turka ile 2 yıllık resmi sözleşmeye imza attı.

Beko Basketbol Ligi takımlarından Beşiktaş Cola Turka, Amerikan Profesyonel Basketbol Ligi'nin (NBA) dünyaca ünlü yıldızı Allen Iverson ile New York'ta 2 yıllık sözleşme imzaladı.

Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, Basketbol Şube Sorumlusu Şeref Yalçın ve yeni transfer Iverson, Manhattan'daki St. Regis Oteli'nde basın toplantısı düzenledi.

İki yıl için 4 milyon dolar alacağı açıklanan Iverson, imza töreninde, yeni takımı Beşiktaş Cola Turka'nın formasını da giyerek Amerikan ve Türk medyasına poz verdi.

ABD'den The New York Times, Washington Post, CNN, Reuters, ESPN gibi yazılı ve görsel medya kuruluşlarının da ilgi gösterdiği basın toplantısında, yıldız oyuncu, ''Türk basketbolseverlerin beni istemesinden dolayı çok mutluyum. Taraftarın karşısına çıkmak için sabırsızlanıyorum'' dedi.

ABD medyasından gelen ''Okyanus ötesi bir ülkede oynamak konusunda tereddütleriniz yok mu?'' sorusuna Iverson, ''Türklerin bana gösterdiği ilgi hiçbir tereddüt bırakmadı. Çok iyi düşüncelerle Türkiye'ye gidiyorum'' diye cevap verdi.

Beşiktaş'a basketbol kariyerine devam etme şansı verdiği için teşekkür eden Iverson, sözlerini şöyle sürdürdü:

''NBA'den herhangi bir teklif gelmedi. Basketbol oynamaya devam etmek istiyordum. Beşiktaş'tan gelen bu güzel teklifi de değerlendirmek istedim. Çok iyi olmadığımı biliyorum, özel hayatımda pek çok durumla uğraşmak durumunda olduğumu biliyorum. NBA benim tüm dünyada tanınmamı sağladı. Çok iyi paralar kazandım. NBA benim için mükemmeldi. Ama artık hayatımda yeni bir sayfa açıyorum. Türkiye ve Türk basketbolu hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum.''

Iverson ile görüşmelerinin bir süredir devam ettiğini, son pürüzleri gidermek ve anlaşmayı imzalamak için önceki gün New York'a geldiğini söyleyen Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören ise ''Iverson, Türkiye'ye gelen en büyük basketbol yıldızıdır. Futbola kazandırdığımız yıldızlardan sonra basketbol takımımıza da bir yıldız kazandırdık. Yönetim kurulu üyemiz Şeref Yalçın'a özellikle bu transferde emeği geçtiği için teşekkür ediyorum'' diye konuştu.

Iverson'ı önümüzdeki sezon da bırakmak istemediklerinin altını çizen Demirören, ailesini İstanbul'da mutlu ettirmek için uğraşacaklarını kaydetti.

28 Ekim 2010 Perşembe

Yetenek Mi, Para Mı? Siz Ne Dersiniz?



Formula 1, dünyanın en pristijli ve en pahalı spor organizasyonlarından.

Dünya üzerinde değişen ekonomik koşullar nedeniyle, Formula 1'de yapılanmasında değişikliğe giderek büyük takımlarla (Ferrari, McLaren, Mercedes vb.) küçük takımların (Force India, Torro Rosso, HRT, Virgin vb.) arasındaki güç dengesini sağlamak için bir yıl içindeki harcama tutarını 40 Milyon Euro ile, takım çalışanlarını da 250 kişi ile sınırlandırmıştı.

Takımlar bu tür sınırlamalar karşısında pilot seçimi konusunda değişikliğe gittiler. Önceden pilot seçimi yapılırken yeteneğe, başarıya, araç geliştirme konusundaki becerisine bakılırken, şimdi pilotun arkasında hangi sponsor, ne kadar bir kaynakla var diye bakılıyor.

B.Senna, K.Chandhok, L.D.Grassi, V.Petrov gibi bu sezonun çaylak pilotları bugün kullandıkları araçlarını sponsorları sayesinde kazandılar.

Sezon bu şekilde devam ederken ilk çatlak Silverstone'da HRT takımında Bruno Senna'nın kokpitine geçen S.Yamamoto'dan çıktı. Büyük bir sponsor desteği bulan Japon pilot Senna'nın yerine yarıştı ancak daha sonraki yarışlar için sponsorlarını ikna eden Senna koltuğunu geri aldı. Hal böyle olunca kabak Karun Chandhok'un başına patladı. O günden beri Japon Yamamoto, Hint pilot Chandhok'un yerine yarışmaya devam ediyor. Önümüzdeki sene için hiç birinin yeri garanti değil.

Yeri garanti olmayan diğer isimler de, Rus V.Petrov ile Fin N.Hulkenberg. Çaylak sezonunu geçiren bütün pilotlar içinde en başarılı olan Hulkenberg, takımına kendisinden beklenmeyen puanlar (doğal olarakta para) kazandırdı. Yeteneğinin ve başarısının farkında olduğu içinde önümüzdeki sene bir araç bulabilmek için para bulmaya çalışmayacağını, kendisini isteyenin yeteneği için seçmesi gerektiğini söyledi haklı olarak.

GP 2'de başarılı bir sezon geçirerek, arkasına Rus Devleti'ni ve sponsorlarını alıp Formula 1'de Renault'ta koltuk bulan V.Petrov ise tam bir çıkmaz içinde. Hem kendisi hem takımı.

Zira Petrov'un en başarılı yarışı İstanbul'da 8. olarak devam ettiği yarıştı onda da Alonso ile temas yaşadı ve lastik patlattı. Onun dışında hemen hemen her yarışta arabayı hurdaya çıkarıyor.

Renault, seneye Kimi Raikkonen yarışmak için bir ön görüşme yaptıklarını söylemişti ama kesin kararını veremediler. Kimi'yi seçerlerse Petrov'dan gelen kaynaklar kesileceği gibi üzerine bir de dünya şampiyonu pilota yüksek maaş ödemek zorunda kalacaklar.

Buraya kadar sponsor destekli pilotlar açısından baktık. İşin bir de diğer yönü var.
Formula 1'de kazanılan her puan, klasmana girilen her yarış milyon dolarlarla ifade edilen eksra kazanç demek.

Yetenekli bir pilot, hiç bir kazaya karışmadan iyi bir yarış çıkarıp klasmana girdiğinde, sponsorlardan gelen para kadar hatta daha fazla bir para getirebiliyor. Öbür cephede arkasında en büyük sponsor desteği olan Petrov gibi bir sürücü her yarışta arabaya hurdaya çıkarıp, geliştirme çalışmaları için kullanılması gereken kaynağı yedek parçaya kaydırıyor.

Yani nerden bakarsanız bakın, iki ucu pis bir değnek. Ya riske girip yetenekli ama sponsorsuz bir pilot bulup, yıl sonunda toptan kazanmak isteyeceksiniz ya da her yarış arabanızın birinin hurdaya çıkmasına göz yumacaksınız.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Iverson, İnönü'ye Çıkacak (Mı Acaba?)



Allen Ezail Iverson, ya da bilinen adıyla Allen Iverson. Philadelphia 76'ın unutulmaz guardı.

Çalkantılı NBA kariyeri rekorlarla dolu bir oyuncu. 4 Kez sayı kralı olmuş, 914 maçta yakaladığı 26.7 sayı ortalamasıyla, NBA tarihinin maç başına en skorer altıncı oyuncusu durumunda.

Denver'a gidene kadar NBA'deki kalburüstü oyuncular arasındaydı. Denver'a gidiş çarkın tersine dönmesine bir başlangıç oldu. Eskisine kıyasla sönük geçen Denver kariyerinin arkasından, Detroit P., Memphis G. ve tekrar yuvaya Philadelphia'ya dönüş yapan Iverson, kızının hastalığınında etkisiyle basketboldan uzak kalmaya karar verdi.

İşte bu karamsarlık anında bizden bir takım, Beşiktaş JK. devreye girdi ve Iverson'a bir yılı opsiyonlu, iki yıllık sözleşmeye prensipte "evet" dedi. Küçük pürüzler giderilirse Iverson, siyah-beyazlılardan yılda bir buçuk milyon doları garanti olmak üzere iki milyon dolar kazanacak. Bizzat Y.Demirören'in ilgilendiği transfer gerçekleşirse Pazartesi günü Türkiye'de bir yıldız daha olacak ama bu kez basketboldan.

Beşiktaş JK, işi biraz daha ileriye götürdü aslında basına pek yansıtmadan. Duyumlara göre Iverson'un yanında bir bonus daha gelecek. Tabii bu Iverson kadar kariyerli biri değil ama gene tanınmış bir isim olacağı yönünde fısıltılar. İş sponsora kaldı. Ağa babalar ellerini ceplerine atarlarsa, Iverson+Bonus olacak transfer.

Beşiktaş JK, amatör branşlara diğer büyük takımlar kadar yatırım yapmıyor. Hentbol dışında üst üste şampiyonluk kazandıkları amatör branş sayısı yok denecek kadar az. Basketbol'a da arada bir yatırım yapıyor işte akıllarına geldikçe galiba. En son zirveye oynayan El Amin'li bir kadro kurmuşlar ve önce yarı final sonra da final oynamışlardı.

Öyle ahım şahım bir oyuncu kadrosuna sahip olmadan bile, basketbol şubesine yatırım yapıldığını, emek verildiğini gören Beşiktaş taraftarı da Akatlar'ı boş bırakmamış her maça gereken ilgiyi göstermişti.

Queresma ve Guti'nin imza törenlerinde tribün şov yapan Beşiktaş taraftarı, yönetimine Iverson'un imza töreni için Akatlar'dan vazgeçmeleri yönünde baskıyı arttırdı. "Iverson, gelince oraya sığmayız. İmza törenini İnönü Stadı'na alın." diye gelen sesler giderek artıyor. Bence de sığmazlar orası kesin.

Beşiktaş'lı olsun olmasın eminim diğer takımların taraftarlarından da da bu şöleni izlemek için gidecek olanlar vardır. Sıkış tepiş, konserve gibi bir durumda olmak yerine geniş geniş bir imza töreni izlemek daha güzel olmaz mı?

Adam da kariyerinin son dönemlerinde bir tribün şov görür, moral olur. Sayesinde ligimizin reklamı yapıldı, sezon içindeki başarısıyla da bu reklam artar.

Beşiktaş Basketbol Şubesi'nde Iverson'un gelişi ve gidişiyle neler olur onu da ilerleyen zamanlarda konuşuruz.

Umarım bu transfer gerçekleşir de bir kaç sezon NBA'in en iyi oyuncularından birini çıplak gözle izlemiş oluruz. Beşiktaş'ı, Y.Demirören'i sevin ya da sevmeyin ama adamlar -eğer getirirlerse- iyi iş yaptılar. Bir reklam firmasının ve Galatasaray'ın kullandığı sloganla bitirelim. [Tabii, biraz değiştirdik. :) ]

"Daha iyisi gelene kadar, şimdilik en iyisi bu."

26 Ekim 2010 Salı

Yerli Formula 1 Şampiyon Adayı Piste Çıktı.





Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün direktifleriyle Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından desteklenen F1 pilot adayımız Cemil Çıpa, İngiltere’de testlere bugün başladı.

Maddi imkansızlıklardan dolayı 3,5 yıldır direksiyon başına geçemeyen Çıpa, İngiltere’nin Shetterton pistinde F3 ile aynı kategoride olan 285 beygir gücündeki Masters aracıyla 2.07.50 tur zamanıyla müthiş bir başlangıç yaptı.

Pistte şu ana kadar elde edilen en iyi derecenin 2.06.30 olduğu göz önüne alınırsa, Çıpa’nın ne kadar hızlı ve gelecek vaat eden bir isim olduğu bir kez daha ortaya çıkar.

24 Ekim 2010 Pazar

Red Bull Dağıldı, Alonso Lider.





2010 Formula 1 Şampiyonası'nın Güney Kore'de gerçekleştirilen 17. yarışını Ferrari pilotu Fernando Alonso kazandı.

Olayların bitmek bilmediği yarışta Fernando Alonso, damalı bayrağı ilk sırada görerek 25 puanı elde etti ve Dünya Şampiyonası'nda liderliğe yükseldi. Ferrari pilotu ayrıca bu sezon 5. zaferini elde ederek en çok yarış kazanan isim oldu.

Şampiyonluk mücadelesinden kopmak istemeyen Mclaren sürücüsü Lewis Hamilton, yarışı 2. sırada tamamlayan isim olurken, sezonun sondan 3. yarışında podyumun son basamağı Ferrari'nin Brezilyalı sürücüsü Felipe Massa'nın oldu.

Sene boyunca yarışın olup olmayacağının belirsizliğinin ardından Kore'de yarış günü de tam bir belirsizlik yaşandı. Pistteki asfaltın yeni olması, yarışın öncesinde başlayan yağmurla birlikte pistte durmayı zorlaştırdı. Yarış önce güvenlik aracının arkasında yoğun yağmur lastikleriyle başladı ve ancak 3 tur atılabildi. Daha sonra yarış kırmızı bayraklarla durduruldu.

Uzun süre beklemenin ardından ya 10.05'te tekrar başlatıldı. 17. tura kadar güvenlik aracının arkasında götürülen yarışta güvenlik aracı çıktıktan sonra da olaylar bitmedi. Önce şampiyona lideri Mark Webber kaza yaparak yarış dışı kaldı ve kendisiyle birlikte Mercedes GP sürücüsü Nico Rosberg de kazadan nasibini aldı.

Daha sonra bir çok kaza yaşandı ancak günün öne çıkan olayları Red Bull sürücülerinin yaşadıklarıydı. Webber'in ardından Sebastian Vettel, tüm güvenlik aracı periyotlarından sorunsuz ayrıldı ve lider şekilde ilerliyordu. Alman sürücü şampiyonada liderliği fark atarak ele geçirecek gibiydi ancak 46. turda Alman sürücünün motorunun bitmesi Red Bull'un adeta kanatlarını kırdı.

Mercedes GP'nin 7 Dünya Şampiyonu pilotu Michael Schumacher, özellikle yarışın ilk bölümünde aşırı yağmur lastikleriyle en çok yer kazanan isimdi. Alman sürücü önce Robert Kubica'yı ardından Jenson Button'u geçerek 2 pozisyon kazandı ve önündeki yaşanan sorunlarla birlikte yarışı 4. sırada tamamlamış oldu. Böylece Schumacher İspanya ve Türkiye'deki en iyi dördüncülük derecelerini tekrarlamış oldu.

Robert Kubica yarışı 5. sırada tamamlayan isim olurken yarışın başında sorun yaşayan ancak ardından istikrarlı bir sürüş geçiren Force India sürücüsü Vitantonio Liuzzi 6. oldu ve bu sene en iyi sonucunu elde etmiş oldu.

Williams pilotu Rubens Barrichello, zorlu yarışta 7. olurken, Sauber sürücüleri Kamui Kobayashi ve Nick Heidfeld 8 ve 9. oldular. İki sürücü, birlikte çıktıkları 3. yarıştan da çifte puan sonucu almış oldu.

Günün son puanı Toro Rosso'dan Jaime Alguersuari'ye gitti.

Şampiyonluk mücadelesi içerisinde yer alan isimlerden Jenson Button, yarışın başında istediği tempoyu tutturamamasının ardından geçiş lastikleri için erken pite girdi. Ancak Button'un hem çok yavaş araçların arkasında kalması hem de güvenlik aracının onun hemen arkasından piste çıkması istediği fırsatların doğmasını engelledi ve son dünya şampiyonu sürücü yarışı Nico Hulkenberg'in ardından 12. sırada tamamladı.

Yeni takımların sürücülerinden en tepede yer alan isim Lotus'tan Heikki Kovalainen oldu. Ancak Virgin pilotu Timo Glock, çok iyi bir sonuç almaya giderken Toro Rosso pilotu Sebastien Buemi'nin kendisine vurması sonucu yarış dışı kaldı.

Yağmurun başından sonuna kadar etkili olduğu Kore yarışında 9 pilot yarışı tamamlayamazken şampiyonada durum tamamen değişti.

Uzun zamandan beri liderliği elinde bulunduran Red Bull pilotu Mark Webber, Kore'den puansız ayrılması sonucu 2. sıraya gerilerken, Alonso kazanmış olduğu 25 puan ile liderliğe yükseldi ve11 puan farka sahip. Vettel'in de yarıştan puansız ayrılması Hamilton'un klasmanda 3. sıraya yükselmesini sağladı.

Takımlar şampiyonasında ise Red Bull'un liderliği devam ediyor ancak liderin puan alamaması diğer takımların kendisine daha da yaklaşmalarını sağladı.

Sezonun sondan bir önceki yarışı olan Brezilya Grand Prix 2 hafta sonra gerçekleştirilecek.




Puan Durumu:

Pilotlar:
1. Alonso 231
2. Webber 220
3. Hamilton 210
4. Vettel 206
5. Button 189


Takımlar:

1. Red Bull-Renault 426
2. McLaren-Mercedes 399
3. Ferrari 374
4. Mercedes 188
5. Renault 143

22 Ekim 2010 Cuma

Beş'i Bir Yerde...




Bu hafta sonu ilki gerçekleştirilecek olan Kore GP öncesinde bugün, fotoğraf makineleri belki de tarihi fotoğraflardan birisini çektiler.


Daha önce 1986'da çekilen benzer bir fotoğraf, yıllar geçse bile her zaman Formula 1'in önde gelen karelerinden birisi olmayı başarmıştı.




1986 sezonunun son yarışı Adelaide'e girerken Bernie Ecclestone o senenin zirveye oynayan isimleri Alain Prost, Ayrton Senna, Nigell Mansell ve Nelson Piquet'in bulunduğu bir fotoğraf çektirmişti.

Aradan 24 sene geçti ve Ecclestone benzer bir kareyi bu senenin şampiyonluk adaylarıyla birlikte tekrar çektirdi. Bugünkü karede Mark Webber, Fernando Alonso, Sebastian Vettel, Lewis Hamilton ve Jenson Button vardı.



21 Ekim 2010 Perşembe

Keşke Korksalardı. 1-3




UEFA Avrupa Ligi L Grubu maçında Beşiktaş, grup liderliği için çıktığı maçta, geçmiş yıllardan belalısı Portekiz ekibi Porto'ya kendi evinde 3-1 yenildi.

Maç büyük bir taraftar şovuyla başladı, KKTC'ye uygulanan futbol engellemesine yönelik balonlu tepkiler ve üst resimdeki "sakın korkma, sadece 132 desibel" yazan pankartlar dikkat çekiciydi.


Maçla birlikte Beşiktaş baskılı başladı oyuna, Guti, Aurelio, Queresma, Holosko, Rüştü gibi önemli eksiklere rağmen iyi bir oyun sergiledi. Yalnız Guti gibi öldürücü paslara sahip birinin ve Queresma gibi yıpratıcı bir oyuncunun eksikliği açıkça görüldü.

Kaleci Hakan'ın ne zaman ne tür bir oyun çıkaracağı muamma. Bazen öyle kurtarışlar yapıyor ki "Yahu bu adam niye milli takımda yok?" diyoruz, bazen de öyle hatalı goller yiyor ki, "Bu adam Beşiktaş'ın kalesini nasıl korur?" diyoruz. Bugün, ikinci kısıma dahildi Hakan. Taraftarda ıslıklarla kendisini protesto etti zaten.

Maçın İspanyol hakemi, ilk kırmızı karta kadar, Porto lehine bir görüntü çizdiyse de kırmızı karttan itibaren biraz daha dengeledi kararlarını.

10 kişi kalmış rakibi karşısında Beşiktaş'ın baskısının gol getireceğini düşünüyorduk ki, aksi oldu 10 kişi kalan Porto golleri buldu ve attığı 3 golle L grubunda tek başına liderliğine devam ettirdi.

Kasım'daki rövanşta iki önemli oyuncusu olmayacak Porto'nun. Buna Beşiktaş'ın sakat oyuncularının düzeleceğini de eklersek deplasmandan galibiyetle dönüp liderliğe tekrar ortak olmak sürpriz olmaz.


Son söz, pankarta. Bu pankart keşke, "Korkun, bu daha buz dağının görünen kısmı." şeklinde olsaydı. Bu yabancıların bize göre anlayışı biraz farklı. Belki de adamlar, o tribün baskısından korkacakken, bu yazıyı gördüler, sakinleşip oyunlarına baktılar.
Olur mu olur...

Biz Annemizin Ligine Geri Dönelim...





Şampiyonlar Ligi'ndeki tek temsilcimiz Bursaspor, grubundaki 3. maçını dün gece Old Trafford'da M.United'e karşı oynadı ve gene kaybetti. 1-0.

Dün maçı izlediniz mi bilmiyorum ilk yarı biterken Bursaspor'dan bir tek şut gelmişti o da kaleyi tutmadı. Kaleyi bulan ilk Bursaspor şutu 90. dakikada geldi.

Spor Toto Süper Lig'de takır takır gol atan, boş maç geçmeyen Bursaspor, şampiyonlar liginde hem puan hem de gol olarak 3'te 0'la gidiyor.

Gençlik döneminde Galatasaray'ın her transfer dönemininde peşinden koştuğu ama bir türlü alamadığı ve 30'unu devirdikten sonra Bursa'ya gelen Insua tam bir fiyasko. Adam, ara pas bile atamıyor daha, yerli yersiz koşturup duruyor.

Bir hafta önce yaptığı Almanya kaçamağı sonrası kadro dışı bırakılan ve sonra tekrar takıma alınan Volkan Şen, bal yapmayan arı misali kendi çapında bir şeyler yapmakla uğraşıyor. Ayağına her top aldığında ille bir iki adam geçecek, sıfıra kadar inecek de ondan sonra pas verecek. Biraz daha takım oyununu benimsese, aldığı toplarla adam geçmek için kondisyon harcayacağına, tek toplarla, duran toplarla oynama alışkanlığı kazansa Bursaspor için daha iyi olmaz mı?

Ertuğrul Hoca, ne anlatıyor çok merak ediyorum. Bursa'nın oyununa bakarsak, sanki: "Top yekün defans yapıyoruz, boş yakalayıp atarsak ne alâ, atamazsak bari yemeyelim." demiş gibi. Bir türlü saldıran, rakip sahaya yerleşmiş Bursa göremedik.

İlk maçlar tamamlandığında, daha önceden Fenerbahçe'nin şampiyonlar ligine ilk katıldığı yıllarda aldığı sonuçlardan sonra dillere pelesenk olmuş bir söz Bursaspor'a uyarlandı adeta. "Biz, annemizin ligine geri dönelim." Zira, tamamlanan ilk maçların sonuçlarına ve oyananan oyuna bakarsak, Şampiyonlar Ligi gömleiği Bursaspor'a bir kaç beden büyük geldi.

İnşallah, ikinci maçlar başlayınca forma bedene uyar. Biz de gururla izleriz, "işte bizim şampiyonumuz bu." diye.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Bu Takıma Yakışmıyorsun Baros!



Milan Baros...

Çek futbolunun son dönemdeki yıldızlarından. Liverpool ve A.Villa, O.Lyon üst düzey takımlarda oynamış ama hiç birinde Galarasaray'daki gibi bir ortam bulamamış, kendisine yeterli derece de şans tanınmamıştı.

Şuanki, yönetimin yaptığı en başarılı icraatlardan biriydi Baros'u takıma kazandırmak. Önce, geldiği günlerde "Koyunun olmadığı yerde keçiye, "Abdurrahman Çelebi" derler." içeriğiyle bakılmıştı.

İlerleyen günler gösterdi ki, adam koyun, keçi değil, harbi aslanmış. Futbol fakiri birini getirip takımı izlettirsen ve sorsan: "Şu adamlardan hangisi alt yapıdan yetişmiş gibi, yıllardır takımdaymış gibi, aldığı paranın hakkını verirmiş gibi, sarı-kırmızı renklere gönül vermiş milyonlarca insanı mutlu etmek ister gibi oynuyor?" diye, vereceği ilk cevap: "15 numara" olur.
Kimsin sen Milan Baros?

Kendini ne sanıyorsun? Arkadaşların yan gelip yatarken sen neden çırpınıyorsun? Millet sahada adım atmaya üşenirken, sen neden kendini sakatlarcasına, mücadele ediyorsun? Bu kadar millet geri zekâlı da bir sen mi akıllısın?

Kendini dokunulmaz gören insanlar, dokunulmaz olmadıklarını anladıkları andan itibaren başlarındaki insanı göndermek için bin türlü kumpas kurarken, sen niye aralarına girmiyorsun? Adamlar gol yemek, yedirmek için uğraşırlarken, sen kimsin ki onların açıklarını kapatmaya çalışıyorsun?


Sakatlanıp çıktığın anda 10. binler stadda, milyonlar ekranlarda, gözleri dolu, boğazlarında düğümlenmiş hıçkırıklarla seni alkışlarken, sen niye alkışlara karşılık verip, sahada annanan arkadaşlarının tepkisini, sinirlerini neden hoplatıyorsun?


Sen bu takıma yakışmıyorsun Milan Baros. Bu takım senin bildiğin takım değil. Senin "aslanlar arenası" olarak gördüğün, geldiğin takım bu değil Baros. Bu takım, "çakallar, sırtlanlar arenası." Tek başına bir halt yiyemezler bilirsin, ama bir üşüştüler mi sülalecek fil olsan, gergedan olsan canını kurtaramazsın.


Bak, Rijkaard'ın başına üşüştüler, aldılar canını. Tamam, fazla bir etki gösteremedi ama bu çapulcu sürüsüne yem edilecek adam da değildi. Sonunu gördün, sen sen ol sözümü dinle.


Şu saatten sonra, o çakal, sürüsünde bir eksilme olmazsa, devre arasında bilemedin yıl sonunda git burdan Baros, git! Sen bu çakal sürülerinin arasına yakışmıyorsun. Biz bağrımıza taş basar, yokluğuna göğüs gereriz.

Milan Baros denildiğinde, aklımıza attığın gollerden sonra taraftara doğru kollarını açarak koştuğun an gelir, hüzünleniriz, üzülürüz ama SENİN GİBİ ADAMI BU ÇAKALLARA YEDİRMEYİZ.

17 Ekim 2010 Pazar

Söylesem Dilim Varmıyor, Sussam Gönül Razı Değil.



Galatasaray-Ankaragücü maçını bekledik bir hafta boyunca yaşayan en büyük Galatasaray'lı Fatma Nine sayesinde daha bir gündemde olarak.

Ofsayttaki oyuncunun bayrağı görüp durarak, başka arkadaşının topu kullanmasıyla gelen bir gol var önce. Hakem faciası kokan buram buram.

Bir kaleci var, genç yetenek diye lanse edilen, kaleye geçsin tecrübe kazansın (bunlardan biri de benim) denilen ama öyle goller yedi ki, "Bırak kardeşim, bari kale boş." dursun dedik adeta.

Bir defans var top yapamayan, oyun kuramayan, hücuma kalkamayan.

Bir orta saha var, kağıt üstünde sadece.

Bir de forvet var sadece o var, tek başına o var, yalnız o var, çarkı tersine döndürmek isteyen. 10 kişi yatarken tek başına "Ben yenilmeyi kabul edemiyorum arkadaş." diye can siperâne mücadele eden ve en sonunda vücudu iflas eden.

Bir teknik ekip var, yardımcı olanı bile tek başına takım yönetebilecek kapasitede. M.Sarp'tan Xavi, Ayhan Akman'dan Iniesta yapmaya çalışan. Bu takımın kafasındaki sistemle oynayamayacağını bir türlü göremeyen.

Bir başkan var, iş yapan adamları kızağa çekip, elini attığı dalı kurutan insanları dümene geçiren. Yanlış yaptığı söylendikçe "O'na yamuk, bana yamuk demektir." gibi densiz çıkışlar yapan.

Bir çınar var, Fatma Nine... 105 yaşında, gönül verdiği renklerle yaşıt. 2 dünya savaşına tanıklık etmiş, Ermeni zulümlerini görmüş bir Fatma Nine ama böyle zulüm görmemiş. O bünyeye fazla gelecek yolculuklara katlanmış, gönlündeki renkler uğruna. 90 dakika yarıya geldiğinde daha fazla dayanamamış Fatma Nine, eğmiş başını, kıvrılmış yandaki koltuğa, yummuş gözlerini.

Yorgunluktan değil, Galatasaray'ı izlemeye gelip, Galatasaray'ı görememenin üzüntüsünden....

16 Ekim 2010 Cumartesi

Bu Adamlar Ne Yapıyor?


Rafael Nadal ve Roger Federer.

Dünya tenisinin 1 ve 2 numaralı isimleri.
Şimdiden efsane olmuş isimler...

Maç yaparken iki ezeli rakip, ezeli düşman saha dışında bir o kadar can-ciğer kuzu sarması iki yakın arkadaş. Dünya üzerinde bu kadar ezeli rakip olup, maç bittikten sonra rekabeti bırakıp iki kardeş gibi yaşamaya devam eden başka bir isim (ya da takım) yok desek yalan olmaz galiba.

İşte bu iki dev isim, Federer'in vakfı için yapacakları gösteri maçının duyurusu sebebiyle bir video hazırlamak için biraraya geliyorlar. "Kayıt" komutu gelince gülme krizleri başlıyor, bir Nadal'dan bir Federer'den. Eğlencelik, her zaman bulunmaz bir video.

Keyifle izleyin...


12 Ekim 2010 Salı

Kimliğinizi Kaybettim, Hükümsüzdür!



Euro 2012 elemeleri A Grubu 4. maçında Azerbaycan ile karşılaştı milli takımımız ve tarihi bir başarıya (!) atarak ilk kez yenildik 1-0'lık skor ile.

Göreve gelirken, milli takımımızı ait olduğu yerlere çıkaracağını, dünya sıralamasında şuanki yerimizin bize yakışmadığını söyleyen sayın Hiddink, şimdi ne tür bahanelerle işin içinden çıkacağını düşünüyor.

Almanya maçından sonra, "Dünya 3.sü bir takıma yenildik, hazmedemeyecek bir durum yok." diye saçma sapan bir cümle kullanan Hiddink, Azerbaycan maçından sonra "Kariyerimde ilk kez üst üste 2. maç kaybettim." gibi bir açıklama yaptı. Biz maçla ilgili "Bu milli takım, nasıl bu kadar kötü olabiliyor?" sorularına cevap beklerken, Hiddink'ten başka türlü bir açıklama geldi.

Euro 96 elemerinden itibaren bir milli takım çıkmıştı ortaya. Sahaya yüreğini koyan, canını dişine takan, olmadık anlarda olmadık işler yapan bir takım. Fatih Terim öncülüğünde, (gene F.Terim'le Akdeniz Oyunları Şampiyonu olmuştu o takım.) bir ekol oluşturuldu ve o ekol sayesinde Dünya ve Avrupa 3.lüklerini sağlayan bir takım ortaya çıkmıştı.

O jenerasyonun miadını doldurduğu düşünülerek, yeni bir ekol oluşturması amacıyla görev başına büyük umutlarla getirilen Hiddink, tarihimize yeni başarılar (!)eklemeye devam ediyor.

Gruplar belli olduğunda, Almanya 1. olur biz de en iyi ikinci oluruz diye düşünüyorduk Hiddink'i hesaba katmadan. Hesaba katarak söyleyelim, biz en iyi ikinciyi bırakalım, 2. olursak bile Sayın Hiddink'e "Devlet Üstün Hizmet Madalyası" verelim.

Takımın durumuna bir bakın. Kendi takımında bile oynamayan ilk 11 oyuncuları, liglerinde fırtınalar estiren ama milli takımda yanlış yerde kullanılmaktan körelmiş oyuncular, çalıştığı her milli takıma uygun sistem geliştirmekle ünlü bir teknik adamın yol yarılanmışken halâ bir sistem bulamaması vb. bir sürü yanlış var bu düzende.

Hiddink bir açıklama yapmıştı maçtan bir iki gün önce. "Türk Milli Takımı'nı Euro
2012'ye götürdükten sonra, dünya şampiyonasında da götürüp kariyerime son vermeyi düşünüyorum. Türk Milli Takımı'ndaki görevimden sonra çalışmayı düşünmüyorum." diye bir açıklama yapmıştı.

Bir kaç saat önce sonuçlanan Azerbaycan maçından sonra Emre Belözoğlu'ndan da bir açıklama geldi benzer içerikte: " Artık çok yoruldum, Euro 2012'den sonra milli takımı bırakmayı düşünüyorum. Bu düşüncem yaklaşık iki yıldır kafamda var."

Bu açıklamayı yapan kişi milli takımın kaptanı. 2 yıldır takımı bırakmayı düşünen bir kaptanla bir kaç yıl sonra görevi bırakmayı düşünen bir teknik direktöre sahibiz. Geçmiş yıllarda ununu elemiş, eleğini asmış futbolcular kariyerini noktalamak için "Kıyak Emeklilik" planları gereğince ülkemizi tercih ederlerdi. Anlaşılan bu uygulama halâ devam ediyor...

9 Ekim 2010 Cumartesi

Horoz Yumurta Yapar Mı?


Euro 2012 elemeleri A Grubu 3. maçında Almanya'ya deplasman gibi görünen ama kendi evimizde gibi taraftar sayısına sahip olduğumuz bir maçta, hiç bir varlık gösteremeden 3-0 yenildik.

İlk 11'ler ekrana yansıdığında "Ben yanlış görüyorum heralde." dedim. Galatasaray'da oynamadığı her maç mumla aranan, sağ bekin demirbaşı Sabri, sol bekte; Bayern orta sahasının dinamosu, milli takımda sağ açık oynayan Hamit, sol açıktaydı. Sağda ise, G.Gönül'ün önünde Fenerbahçe'de bile doğru dürüst oynamayan Özer Hurmacı vardı.

Hiddink, geçmiş maçlarımızı izlememiş milli takımımızın. Çıkardığı kadro bunu kanıtlıyor. Geçen Avrupa Şampiyonası elemelerindeki deplasmanda oynadığımız Norveç maçında Terim, Sabri'yi oyuna sol bek başlatmış, ilk yarı 2-0 geriye düşmüştük. Fatih Terim ikinci yarı yanlışından döndü ve maç 2-2 bitti.

Sağ ayağını iyi kullanan bu iki oyuncu solda bir halt yiyemedi malesef. Sağ kanatta ise G.Gönül tek başına bir şeyler yapmaya çalıştı. Tek başına diyorum çünkü önünde oynayan Özer, maç boyuncu bir kez bile olumlu bir iş yapamadı, hiç ortaya çıkmadı.

Almanya'da şuanda en iyi ofansif oyuncu olarak görülen Nuri, defansif oynadı, haliyle hiç bir varlık gösteremedi. Zaten doğru dürüst hücum kadrosu olmayan takım, tek forvetle de sahaya çıkınca amatör küme takımlarını aratmayan bir milli takım ortaya çıktı. Amatör küme diyoruz ama çoğu amatör küme takımı, dünkü milli takımı darmadığın ederdi.

Volkan'a ayrı bir paragraf açalım. Adam, hakketen Daum'un dediği kadar var. Kalede onu görüyorsan, korkacaksın. Zaten geri pas özürlü bir kaleci, habire geri pas verip durdular, Volkan'da en sonunda özelliğini gösterdi bir golü de o hediye etti. Bu tür gollerle meşhur zaten. Dünkü takımda tek iş yapan adam olarak Servet göründü.

Kaçan gollere bakarak, şanslı bir gündü diyebiliriz milli takım. O eski 8-0 lık "şerefli mağlubiyet"lerden birini daha alacaktık ama Almanların beceriksizliği üzerlerindeydi. Hiddink başını öne alıp iyice bir düşünmeli. Yoksa bu takım şampiyonaya falan gidemez. Açıkça görüldü ki, Arda yoksa ne Galatasaray var ne milli takım. Sağ ayaklı oyunculardan solda yeni bir Arda yapmaya çalışırsan böyle daha çook yenilgi alırsın sayın Guus.

Söylemeden geçmek istemedim. Mesut, pek ortada görünmedi attığı golün dışında. Acaba Mesut, Alman milli takımını seçerken, bir gün Berlin'de, Almanya'da, kendi evinde bir rakiple maç yaparken yuhalanacağını, ıslıklanacağını tahmin etmiş midir?

3 Ekim 2010 Pazar

ŞAMPİYON KENAN SULTAN!



2007 yılında aynı seride şampiyon olmayı başaran milli sporcumuz, sezonun son yarışı olan Fransa GP'de elde ettiği 2.likle birlikte aynı seride 2. kez şampiyon olarak bize büyük bir gurur yaşattı.

Rakiplerinin Magny Cours'ta alacakları sonuca bakmazsızın 6. olması halinde şampiyonluğu garantileyecek olan Sofuoğlu, pol pozisyonundan başladığı Fransa yarışını 2. sırada tamamladı ve 2010 Dünya Supersport Şampiyonası'nı 1. sırada tamamlamış oldu.

Sofuoğlu, bu sene yapılan 13 yarışın 13'ünde de podyumda yer alarak büyük bir istikrar sergiledi ve seriyi en yakın rakibi olan Eugene Laverty'nin 11 puan önünde lider tamamladı.

Kenan'ın en büyük rakibi olan Laverty ise Magny Cours'ta kazanmasına rağmen bu kendisine yetmesi ve sezonu 2. sırada tamamladı.

Sofuoğlu bu sezon yapılan 13 yarışın 3'ünü kazanırken, 7'sinde 2. ve geride kalan 3'ünde 3. oldu ve tüm sezon podyuma çıkmayı başararak büyük başarı sergiledi. Laverty ise 8 yarışı kazanmayı başardı ancak diğer yarışlardaki istikrarsız sonuçlar, İrlandalı sürücünün şampiyonluk şansına balta vurdu.

Supersport'ta Ten Kate Honda ile mücadele eden Sofuoğlu'nun 2011 sezonunda henüz nerede yarışacağı bilinmiyor. Türk sürücü, bu sezonun sona ermesiyle MotoGP'nin besleme serisi olan Moto2'de 2 yarışa çıkacak ve gelecek sene için karar vermeye çalışacak. Sofuoğlu, daha önce yaptığı açıklamalarda Moto2'de yarışmak istediğini belirtmişti.

Bu Takıma Sahip Çıkın!



Galatasaray, dünyanın önde gelen kulüpleriyle beraber "Superlague Formula" serisinde yarışan ilk ve tek Türk takımı.

Ancak işler bu ilk paragraftaki kadar güzel değil. İlk sezonu 7. sırada bitiren Galatasaray, sonraki sezonlarda bir yap-boz içine girdi. Sürekli değişen elemanlar, pilotlar vs. Öyle bir hale geldi ki, bu hafta yarışan pilot, gelecek haftayı göreceğinden emin olamaz hale geldi.

Geçen hafta, sezonu felaket geçiren ve takımdan gönderilen T.Gommendy'nin yerine Andy Soucek getirilmiş ve takım bu sezonki en iyi derecesini yapmıştı 5. olarak bitirmişti. Bizde bu durumu
yazımızda dile getirmiştik.

Ancak yeni sürücüyle gelen bu başarı birilerinin planlarını alt-üst etmiş olacak ki, ilk yarışında başarılı olan Andy Soucek gönderilip, yerine kariyerinde doğru dürüst bir başarı olmayan Giacomo Ricci getirildi.

Ricci, ilk yarışta 13. olurken ikinci yarışa başlayamadı bile. Takımdan gönderilince Flamengo ile anlaşan A.Soucek ilk yarışta 17. ikinci yarışta 3. olarak takımını süper finale taşıyıp puan ve para kazanmasını sağladı.

Haberin başlığındaki fotoğraf ise, geçen yılın son yarışını en başarılı pilotumuz Ho-Pin Tung ile podyumun en tepesindeyken. (Bu yarıştan sonra Ho-Pin Tung, Renault F1 takımıyla anlaştı.) Bu takıma hep oralar yakışıyor ama birilerinin parmağıyla çaylaklar takımı dibe sürüklemeye devam ediyor.

Futbol dahil neredeyse tüm branşlarda (T.Sandayle Basket, geçen yılın bayan voleybol takımı hariç)avrupada nal topladığımız şu günlerde dünyanın çeşitli ülkerini dolaşarak Galatasaray'ı tanıtan ve temsil eden tek branş o kaldı.

Her zaman klasik bir yakarış var, bilirsiniz: "Yönetim uyuma, takıma sahip çık."

Kenan, Şampiyonluk İçin Pistte.




Dünya Supersport Şampiyonası'nın lideri Kenan Sofuoğlu, 2010 sezonunun Fransa'nın Magny Cours pistinde koşulacak son yarışı öncesinde pol pozisyonunu kazanan isim oldu.

Sezonun son yarışına 243 puan ile lider giren ve en yakın rakibinden 16 puan önde bulunan milli sporcumuz, antrenmanların ardından bugünkü sıralama seansında da en hızlı isimdi ve 1.41.372'lik derecesiyle büyük farkla pol pozisyonunu kazandı.

Şampiyonada 2. sırada bulunan ve şampiyon olmak isteyen Eugene Laverty, seansı Kenan'ın yaklaşık yarım saniye gerisinde 2. sırada tamamladı.

Laverty'nin kazanması halinde Kenan'ın şampiyonluk için 6. olması yeterli. Büyük yarış 14.00'te Eurosport'ta.