26 Ağustos 2010 Perşembe

Eşek Öldü 1-1



Evladım gel sana bir masal anlatayım:


Bir varmış, bir yokmuş.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler cankurtaran, develer arzuhalciyken, bir Galatasaray varmış. Bu Galatasaray taş çatlasın 30 kişilik bir ekiple Avrupayı dize getirmiş. Nou Camp'ı Barcelona'ya, San Siro'yu Milan'a, Old Trafford'u Manchester United'e, Anfiel'ı Liverpool'a dar edermiş. Bugüne kadar kimsenin yapamadığını yapmış, hiç yenilmeden Avrupa şampiyonu olmuş. Öyle bir maç yapmış ki, o günden sonra şampiyonlar ligi şampiyonununa ön eleme maçı oynanaması şartı konmuş. Çünkü Galasaray gibi bir takım daha çıkıp, şampiyonu yenip karizmalarını yerle bir edebilirmiş. Ancak o kural değiştiği için böyle bir onur o günden sonra kimseye nasip olmamış.

Sonra bu Galatasaray'a nifak sokanlar olmuş. Sakatlıklarını görmeden kazanmak için savaşan oyuncuların aklına para sokulmuş. O takım dağıtılmış yerine ilk 11'de oynayan 9 oyuncunun kiralık olduğu derme çatma bir takım kurulmuş ama o takımda şampiyon olmuş. Hem ligde hem Avrupa'da. Sonra bakmışlar ki bu iş oyuncularda ya da para da değil, "RUH"ta. O ruhu öldürmüşler. Türlü türlü dalavereler çevirmişler, takımı bir arada tutan dişleri birer birer sökmüşler. Kalan izlerin üzerlerine de kibrit suyu dökmüşler ki bir daha o ruh alevlemesin.

Daha sonra, bu Galatasaray'a nifak sokan, dışardan yıkmaya çalışan adamları takımın içine almışlar, onların elinde oyuncak yapmışlar. "Bir yerlerde o ruh duruyor, onu bulup çıkaracağım." diyen adamları bin bir türlü dalaverelerle takımdan yollamışlar.

Avrupa'yı dize getirmiş, Dünya'nın 1 numarasına yükselmiş o takım gitmiş, yerine Bank Asya'da olsa sezonun ilk yarısı bittiğinde 3. lige düşmesi kesin olan takımlara yenilen bir Galatasaray gelmiş.

Ne zaman eski Galatasaray'ı özleyenler, isteyenler çıksa ağızlarına bal çalınmış. "Takım için şunları, bunları yapıyoruz. Yarınlar bizim olacak." denmiş. Nasreddin Hoca'nın eşeğine yaptığı yapılmış. Hoca'da eşeği açlıktan feryad ettikçe "Ölme eşeğim ölme, yaz gelsin ben sana ne otlar yedireceğim yeşil yeşil." diye teselli veriyormuş o zamanlarda.

Hoca'nın eşeğine ne mi olmuş?
"ÖLMÜŞ!"

Tur İstanbul'da Gelmeyecekmiş. 1 -1




Uefa Avrupa Ligin playoff ilk maçındaki 1-0'lık mağlubiyetten sonra bu soruyu sormuştuk: Tur İstanbul'da Mı Gelecek?
"Hayır, gelmeyecek. Size tur mur yok." dedi Kadıköy cephesi.

Lig maçında Stoch ve Alex'e ilk 11'de yer vermeyip tepkileri toplayan ve Aziz Bey'den fırça yiyen Aykut Kocaman bu maça laf dinleyerek başladı ve Stoch-Alex ikilisi 11'deydi.

Emre'nin 50. dakikada attığı golün üzerine ekleme yapamayınca uzatmaya giden ve penaltı umutlarını yeşerten maç 102. dakikada yenilen golle kabusların gerçeğe dönüşmesine neden oldu. Avrupa'da yıllar sonra 5 takımımız olacak diye sevinirken 2 takım kaldı elimizde.

Her şey bir yana, bana böyle bir takıma İstanbul'da yenilmek koydu. Bir avuç holigana İstanbul'da yunan, rum propagandası yaptırmak, binlerce Türk bayrağı elde dururken bir iki yunan bayrağının pervasızca sallanması koydu. Kadıköy ekibine rakibe bu sevinci yaşatmak hiç yakışmadı.

Kadıköy ekibi için geçen hafta, "testi zaten bir kez çatladı, bakalım n'olucak?" demiştik. Bu mağlubiyet yeni gelişmeler gebe galiba...

Kendi Düşen Ağlamazmış. 1-2



Uefa Avrupa Ligi Playoff kuralarından en şanssızı Trabzonspor, İngiltere'de 1-0 kaybettiğine sevindiği bir maçın rövanşında Liverpool'u yenmek istemediği için elendi. 1-2

Yenmek istemediği diyorum, çünkü olay aynen bu duruma geldi. Teofilo'yla erken gelen gol herkesin en başından istediği bir durumdu. Ama gol atıldıktan sonra Trabzonspor'lu oyuncular 1-0'la uzatmaya gitme niyetine başvurdular. Golü atmışsın, rakibini sahasına kapatmışsın ne diye çekilirsin ki kendi sahana? Yiyeceğin bir gol bile senin Avrupa hayallerini bitirecekken gol değil gollerin geleceği belliydi.

Kaçınılmaz son gerçekleşti haliyle. Sen tarihinin en kötü Liverpool'larından birini yakalamışsın, en iyi oyuncuları kadroda yok, 11'de maça çıkanlar 5 maçı aynı kişilerle oynamamış, takım daha yeni kuruluyor, hocası yeni, sistem yeni vb. Böyle bir Liverpool'u bir daha nerde bulacaksın.

Tribünde, Liverpool'a atfen bir pankart vardı: Liverpool'la özdeşleşen "You'll never walk alone.(Asla yalnız yürümeyeceksin.)" şarkısına zeki insanımız çok güzel bir cevap vermiş "You're alone here.(Burda Yalnızsın.)" diye. Hakikaten de öyleydi taraftarı hemen hemen hiç yoktu Liverpool'un. Ama işte tecrübesizlik mi denir basiretsizlik mi bilinmez, böyle bir Liverpool altın tepside sunulmuş bir galibiyetle döndü İngiltere'ye.

İşte bu galibiyetle efsane Liverpool takımı, Türk takımlarına karşı Türkiye'deki ilk galibiyetini aldı...

11 Cesur Yürek 0-4




UEFA Avrupa Ligi Play-off turunda Beşiktaş, 2-0 kazandığı ilk maçın rövanşında HJK Helsinki takımını kendi evinde 4-0 gibi bir skorla geçti.

Aslında pek fazla söylenecek cümle yok Beşiktaş için. İlk maçtan belliydi geçeceği, rakibi Beşiktaş ayarında değildi. Maça biraz cesur başlasalar da Queresma'nın umut kıran golü gelince tesbihin imamesi çıktı, boncuklar etrafa dağıldı adeta. Guti yeni kankası Bobo ile verkaça girip şık bir golle farkı 2'ye, yeni yıldız adayı Necip'in kendisinin bile sonradan bir anlık afallamadan sonra farkettiği bir kafa golüyle 3'e, umutsuzca saldırırken kaptırdıkları bir top sonrası yedikle kontra atak sonucunda Holosko'nun golüyle 4'e ulaşıp evine istediğini alarak döndü.

Gruplar bu yıl, geçen yıllara oranla biraz daha zorlu. Şampiyonlar ligi gediklileri Liverpool, Juventus gibi takımlar bile var. Kim gelirse gelsin Beşiktaş gruptan çıkar ama nereye kadar gider hep birlikte göreceğiz...

22 Ağustos 2010 Pazar

Ölme Eşeğim Ölme, Yaz Gelsin... 0-2


Spor Toto Süper Ligi 2. hafta maçında Galatasaray, son şampiyon Bursaspor'u konuk etti. Konuk ekip 18 yıl aradan sonra Galatasaray'ı Ali Sami Yen'de yenilgiye uğrattı. Goller Ergiç'ten geldi.

Galatasaray, 1989-1990 sezonundan beri ilkkez ilk iki haftayı puansız kapattı. Bu durum Galatasaray hakkında olumlu cümleler kuramayacağımızı zaten anlatıyor. Galatasaray maçlarıyla ilgili geçtiğimiz yazıların aynısını yazsam, sadece tarihleri ve isimleri değiştirsem inanın hiç abes durmaz.

Bu gece tek fark vardı, Ufuk. Aykut, her maç Dejavu filmine nazireler yapınca sonunda Rijkaard'da dayanamadı. İlk golde defansıyla anlaşamaması sonucu bir gol yerken, ikinci golde Neil'e çarpan top yanılttı. Söylediğimiz sözlerin arkasındayız, böyle basit golleri Aykut yiyeceğine Ufuk yesin en azından tecrübe kazanır.

Biri daha önce pislediği kaptan yemek yemeye devam eder. (A.Sezgin'in İstanbulspor başındayken Galatasaray'ı yenmeleri için dağıttığı teşvik primini duymayan, bilmeyen kalmadı.) Milyonlarca insanın seni istemediği bir yerde halâ niye durursun ki? Adam olan, kendisini "istenmeyen" hissettiğinde istifasını basıp gitti. Milyonların sana gitmen için yapmadığı kalmadı e daha n'apsınlar mübarek?

Seni, geçmişini bilerek oralarda tutana ne demeli? Sen işini layığıyla yapan insanı "Fazla ön plana çıktın." diyerek kov, (Kankası A.Yıldırım'ın S.Saran ve H.B.Kutlualp'e yaptığı gibi) sonra gel takımına çomak soktuğu herkesçe mâlum adaşını koru-kolla.

Adnan'lar, Galatasaray'ın köküne kibrit suyu dökmeye devam ediyor. "Uefa kriterleri bir yürürlüğe girsin herkes batarken biz çıkacağız, yeni stadımıza bir geçelim müthiş bir takım olacağız, yeni stada süper yıldızlarla gireceğiz." falan filan. Bugünler ne olacak peki sayın Adnan'lar? Hoca'nın eşeğine ikramı gibi "Yaz gelsin, güzel günler göreceğiz." diye ağızlara bal çalmaya devam ediyorlar.

Bir numaralı Adnan; iki numaralı Adnan senin kariyerinin sonu olacak bu gidişle. Aç gözünü aç...

Belediye "Büyük" Çalışıyor. 0-2


Spor Toto Süper Lig ikinci haftası sürprizle başladı.

Lige mağlubiyetle başlayan İstanbul BB., ilk haftayı galibiyetle kapan süper yıldız takviyeli Beşiktaş'ı resital izlemeye gelen taraftarları önünda 2-0'la geçti.

İstanbul BB.'nin böyle bir huyu var zaten. Geçen yıllarda orta sıralarda oyanayan takımlara karşı rahat galibiyetler beklenirken akıl almaz yenilgiler alan, büyük takımlara karşı oynadığında ise beklentilerin aksine bir şekilde rakibine çelme takan İstanbul BB. geleneği bu yıl da devam ettirecek gibi görünüyor.

Aslında İstanbul'un bu galibiyetinde Schuster'inde etkisi büyük. İstanbul BB.'yi Helsinki ayarında bir takım olarak görmüş olacak ki, 5 hücum oyuncusuyla oyuna başladı. Takımın bütün yükü Ernst'in üzerine kalınca bu sonuç bir şekilde gelecekti zaten.

İnönü'de yıldız resitali izlemeye gelen taraftarlar bu sonuç karşısında hayal kırıklığına uğradı. Önceden böyle bir sonuç karşısında "Yeter Yıldırım Demirören Yeter." diye feryad edenler, Demirören'in bu sezon elinden geleni yaptığının farkında ki oyunculara yöneltti tepkisini. Queresma'yı alkışlarken Nihat ıslıklandı. Bu tür tepkiler bazen takımı yola getirdiği gibi, bazen de takım içinde bölünmelere yol açabilir. 1-2 aylık Beşiktaş mazisi olan Queresma'yı göklere çıkarıp yıllardır Beşiktaş için canının dişine çıkan 30 küsurluk İbrahim Üzülmezi boş geçmek şimdilik göze batmasa da, aynı durumarın tekrarında takım içinde huzursuzlukların oluşmasına neden olabilir.

Kupa Canavarları Kaldığı Yerden Devam Ediyor. 4-0 / 3-1




Avrupa'da süper kupa haftasıydı bu hafta. İspanya Süper Kupa finalinde Barcelona-Sevilla, İtalya Kupası finalinde İnter-Roma karşı karşıya geldi.

Barcelona, 3-1 kaybettiği ilk maçın rövanşında Sevilla'yı Nou Camp'ta ağırladı. İlk maçı gören herkes Barcelona'nın kupayı kazanmak için varını yoğunu ortaya koyacağını, Sevilla'nın ise kontrollü bir oyunla avantajını korumaya çalışıp kontra atak hücumlarıyla sahada mücadele edeceğini düşünüyordu.

Evdeki hesap haliyle Nou Camp'a uymadı. Pedro'nun ortasında Abdoulay Konko'nun ters vuruşu Barça'yı öne geçirdi arkasından da morali bozulan Sevilla karşısında yeni saç stiliyle sezona başlayan Messi'nin 3 golüyle kupaya uzandı. Dünkü maçta eminim Barcelona karşıtı herkes Sevilla için pek iyi cümleler kullanmamıştır.

Bakalım böyle oturmuş bir takıma karşı yeni kurulan Mou Camp Fatihi Mourinho'nun Real'i neler yapacak. İspanya Ligine az kaldı, sorularımızın cevabını öğrenmek için.


************************************************************

İtalya'da ise İnter ve Roma karşılaştı süper kupa finalinde.

Riise'nin golüyle 1-0 geriye düşen İnter, Pandev ile beraberliği, Eto'o'nun iki golüyle de galibiyeti kazandı.

Benites, İnter kariyerine kupayla başladı. Liverpool'a da ilk sezonunda kupa getirmişti. Hem de unutulmaz bir final sonucunda İstanbul'da Milan'ı yenmişti ama ondan sonra bir türlü lig dahil kupa sevinci yaşayamadı.

İnter'e de aynı şekilde bir başlangıç yaptırdı sayılır henüz şampiyonlar ligi performansını göremedik ama bir şekilde kupa kazandı işte. Bakalım arkası gelecek mi? Eğer Liverpool'daki performansını (40 küsur maç aynı 11'i çıkarmamak, yılın en iyisi seçilmiş oyuncuları kadro dışı bırakmak vb.) göstermezse kariyerindeki en fazla kupayı İnter'de kazanmaması için bir sebep yok. Juventus hala toparlanamadı. Milan, nasıl gençleşiriz diye uğraşıyor. Bir tek Roma var takım olarak karşısında. Yani bulunmaz fırsat kendisi için. Yeterki işleyen çarka çomak sokmasın.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Tur İstanbul'da Mı Gelecek? 0-1



Uefa Avrupa Ligi Playoff maçı ilk maçında iki Kadıköy takımı karşı karşıya geldi. Paok eşleşmesi sonucunda kimse deplasmandan bir galibiyet beklemiyordu zaten. Yunan ekibinin Ajax karşısındaki futbolu ve kalecisinin hatasıyla yediği iki gol sonucu elenmesi işlerin çok zor olduğunun göstergesiydi.

Beklenen oldu, Paok 1-0'lık galibiyetle ayrıldı maçtan. Fenerbahçe pek ortalarda görünmedi açıkçası, zaman zaman bireysel gayretlerle etkili olsa da dişe dokunur bir oyun yoktu ortada. Kırmızı kart gören rakibin 10 kişi kalmasını da avantaja çeviremeyip, ikinci yarıda Papazoğlu'nun 6 pastan auta attığı topa M.Topuz aynı centilmenlikle karşılık verince tur için İstanbul'a ümit bağlamaktan başka şansları kalmadı.

Beklenen bir gelişme var kötü de olsa, İstanbul'daki maçta alınan kötü bir sonuç ve beraberinde getirdiği Avrupa Ligi'den de elenme neleri değiştirecek? Boğazın diğer yarısındaki ezeli rakibi Galatasaray evindeki ilk maçta taraftarları tarafından tokadı yedi testi kırılmadan. Fenerbahçe zaten testiyi çatlatmıştı Y.Boys maçında. Bu hafta kırılırsa ne olacak? Su testisi su yolunda kırılır deyip sineye mi çekilecek yeni testiler mi gelecek?

Onur'la Döndü 1-0




Uefa Avrupa Ligi Playoff ilk maçlarındaki en zorlu rakip Trabzonspor'a çıkmıştı. Kimsenin fazla bir beklentisi yoktu zaten alınacak bir beraberlik bile iyi sonuç olarak görülüyordu ama şimdi beraberliğe bile üzülecek sonuçla döndü Karadeniz ekibi.

Şenol Güneş,beklenenin aksine çift forvetle sahaya çıkıp Liverpool'un durumundan faydalanmayı düşündüğünü açıkça belli etti. Yeni bir yapılanmaya giren kırmızılar henüz ritimlerini oturtamamış bir türlü istediklerini oyunu yansıtamadılar. Bunda tabiiki Trabzonspor'un kontrollü oyununun payı çok büyük. Liverpool'un usta ayaklarına hünerlerini sergileyecek yeterli alan ve zaman bırakmadılar.

Gidişat "Atan Galip" türünden bir maça doğru gidiyordu, öyle de oldu. Bir anlık hata ve talihsizlik sonucu top Cole'a geldi, o da bir ara pasla Babel'i buldu. Yılın genç yeteneği seçilmesine rağmen eski hocası tarafından çürüyen, yeni hocasıyla yeniden filizlenen Babel köşeyi buldu takımını öne geçirdi.

O dakikaya kadar müthiş bir maç çıkaran Onur'un o pozisyonda yapacağı bir şey yoktu zaten. Milli takıma açık ara "Kaleye ben geçmeliyim." mesajları gönderen Onur, Cole'un penaltısını da kurtararak mesajları katmerledi.

Trabzon'un Avni Aker'de şansı var bu Liverpool karşısında ama gol yememeye dikkat etmeli. Yenilen bir gol bütün umutları yıktığı gibi farkın açılmasına da neden olabilir.

Ey Ruh! Geldiysen Ses Ver. 2-2



Galatasaray UEFA Avrupa Ligi play-off ilk maçında Ukrayna'nın Karpaty takımını konuk etti bir zamanları "cehennemi" Ali Sami Yen'de.

İki hafta önce oynanan maçtan farklı olan tek durum rakipti. OFK Belgrad yerine Karpaty Lviv geldi rakip olarak. İkisi de Galatasaray ayarında değil. (Hoş, bu haftaki maçlarda takımlarımızdan sadece Trabzon'un rakibi bizimkilerden üstündü.) Rakip değişse de kabus aynı. En alt sınıf takımlar bile ellerini kollarını sallaya sallaya evlerine döner oldular.

Galatasaray, güya Sivas mağlubiyetinin acısını unutturacaktı ama az kalsın S.Bükreş kazası tekrarlanıyordu. Bir takım nasıl gün geçtikçe ruhsuz olur, giderek çöker canlı örneği var karşımızda. Eski Galatasaray, bugünkü maçın ikinci yarısının ilk 15-20 dakikasındaki gibiydi, her noktada pres yapan, rakibi sahasında hapseden, nefes almaya vakit bırakmayan bir takımdı. Şimdi ise rakip nefes almayı bırakın, piknikte top oynarcasına rahat dolaşıyor her bölgede.

34. dakikada Kozhanov, Ali Turan'ın hatasında; 41. dakikada bu kez Hakan Balta'nın hatasında Zerjov'uun golüyle yenik duruma düştü. Hata demişken Aykut'un hakkını yemeyelim, be kardeşim eşek bile bir kez düştüğü yerden bir daha geçmez, sen 3 haftadır aynı golü yemekten çekinmiyorsun. Kendine gelmen için n'apmak gerek söyle de onu bari yapalım.

Rijkaard, inanılmaz işlere imza atmaya devam ediyor. Sivas maçındaki Emre sürprizinden sonra bu kez M.Battal sürprizi vardı. Hocam madem adam sağlam neden yanında oturuyor. 30. dakika da genç bir oyuncuyu oyundan almak ne derece mantıklı. Oyundan alınacak o kadar adam varken sahada -Serdar, Ayhan, A.Turan - bula bula onu mu buldun. (Allah'tan, şimdiye kadar bu riskli tercihler tuttu. Geçen yıl da Caner'i almış ondan sonra düzelmişti takım.)

İkinci yarının ilk bölümündeki inanılmaz baskı (inanılmaz diyorum çünkü Galatasaray'ı baskı yaparken görmek pek mümkün değil artık) Kewell, Baros ortaklığıyla beraberliği getirdi. Şu Kewell ve Baros iyi ki takımda kalmış, bir de Neil. 6 yabancı var takımda iş yapanlar sahada, yatanlar tribünde çekirdek keyfinde.

Bu Serdar Özkan, Ali Turan ne zaman kendilerini gösterecekler merak ediyorum. İkisini toplasan bir Sabri etmiyor arkadaş. Sabri'yi mumla arayacağımızı söyleseler inanmazdım. Adam tek başına sağ kanadı parselliyor gene de bir 90.dk.lık performans bırakıyordu geriye.

Önceden, yedek kulübesinde, Kewell, Nonda, Keita vb. isimler otururken şimdi Barış, Musa, Emre gibi isimler oturuyor. Adnan Polat "Uefa Kriterleri" diye tuttura tuttura takımı ne hale getirdi. Şu 2012 gelsin kriterler yürürlüğe girsin diğer takımlar ne yapacak çok merak ediyorum. Zira iki yıldır kriter diye tutturan Polat'tan başka kimse yok. Ya tek uyanık o ya da uyuyan o.

Pabucun pahalı olduğunu anlayan Galatasaray haftaya deplasmandan zar zor turu alır gelir, sonrasını da -farklı olacağını pek sanmasam da- o zaman konuşuruz.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Real Madrid, Mesut'u Resmîleştirdi.


Dün ajanslara son dakika haberi olarak düşen Mesut Özil'in Werder Bremen'den Real Madrid'e transferi resmileşti.

Bugün sabah saatlerinde sağlık kontrolünden geçen Mesut, TS. ile 14.00 te resmi sözleşmeyi imzaladı. Mesut, basın toplantısında bir kulübe yeni gelen her oyuncu gibi "Büyük bir takıma geldim, aslında şurda oynuyorum ama hoca nerde derse orda oynarım." türünden politik cevaplar verdi.

Mourinho'nun transferinde ısrar ettiği oyunculardan genelde verim aldığı bir gerçek. (Beşiktaş'a transfer olan Queresma dışında.) Kaka'nın uzun süreli sakatlığında yerini dolduracak birine ihtiyacı vardı gözüne Mesut'u kestirdi. Real'deki orta saha bolluğunu düşünürsek forma şansı W.Bremen'dekine oranla az ama şans bulduğunda değerlendirirse tadından yenmez bir takım olur.

Real Madrid'de 6 numaralı formayı giyecek olan Mesut, Zidane'dan sonra Real'in bir türlü bulamadığı beyin belki de Mesut olur, ne dersiniz?

17 Ağustos 2010 Salı

Doktor, Pilot Mu Oluyor?



Moto Gp dünyasının Michael Schumacher'i "Doktor" Valentino Rossi , pazar günü yarış sonrası önümüzdeki iki sezon için Ducati ile anlaştığını söylemişti.

Valentino'nun babasına göre Formula 1'e geçiş için bundan daha iyi bir fırsat yok. Çünkü Ducati ve Ferrari, ortak sponsorları olan Marlboro nedeniyle birbirlerine oldukça yakınlar ve her sezon başında Madonna di Campiglio'daki Wrooom etkinliğinde takımlar bir araya geliyor.

Rossi'nin Yamaha'dayken bile Ferrari ile testlere çıktığını düşünürsek aynı sponsora ve etkinliğe sahip iki takım arasında geçiş yapması hiçte sürpriz olmaz. Bakalım 2012'den sonra neler olacak.

Eğer Formula 1'e geçiş yaparsa, Moto Gp kariyerinde motorundan düşerek ayağını kıran ve ilk kez yarış kaçıran Rossi'den aşağıdaki gibi kareler görmeyeceğiz. 46 numarayı şampiyon olduğunda bile değiştirmeyen Rossi, Formula 1'deki sıkı rakam kuralları karşısında neler yapacak. Bekleyip görelim.


Yerli Kartal Yabancı Kanatlarla Uçtu 2-0




Uefa Avrupa Ligi Playoff turu ilk maçında İnönü'de Beşiktaş'ın konuğu HJK Helsinki'ydi. Kuralar çekildiği andan itibaren beklenen sonuç Beşiktaş'ın her iki maçta da galip gelerek Avrupa Ligi'ne kalacağı şeklindeyse de akıllara Metalist türü bir sürpriz de gelmedi değil.

Beşiktaş işi şansa bırakmadı, yeni transferleri Hilbert ve Queresma'nın golleriyle 2-0 lık net bir sonuç aldı. Sergilenen oyuna bakıp bir şekilde yorum yapmak yanlış olur zira rakip Beşiktaş ayarında değildi.

Geçmiş yıllarda "Yeter Demirören Yeter" diyerek hem kendileri stada gelmeyen hem de başkanlarını gelmemesine yol açan taraftarlar bu yılki transferler karşısında içtikleri barış çubuğuna uygun davranarak, tribünleri doldurdular. Skor olarakta rahatlayınca beklenen tribün şovu yine eksik kalmadı. Görünen o ki, İnönü deplasmanın zorluğu cümle içinde kalmayacak.

Gol yemeden deplasmana giden Beşiktaş'ın bu saatten sonra turu vermesi çok büyük sürpriz olur. Dileğimiz o ki, playofftaki bütün takımlarımız gruplara kalsın ve biraz da diğer ülkelerin takımları düşünsün "gene mi Türk'ler?" diye.

15 Ağustos 2010 Pazar

Rogers Cup, Roger'a Yaramadı.




Bu sezon henüz kupa kazanamayan Andy Murray ve sadece Avustralya Açık'ı kazanabilen eski bir numara Roger Federer'i karşı karşıya getiren Rogers Cup finalinde kazanan taraf 7-5 / 7-5'lik setlerle Andy Murray oldu.

Maça iyi başlayan Murray ilk sette 3-0 öne geçtiyse de toparlanan Federer seti 5-5' getirdi ama arkası gelmeyince 7-5'le kaybetti.

Yağmur yüzünden aralıklarla devam eden ikinci set, ilk setin kopyası gibi oldu. 4-2 önde olan Murray avantajını koruyamadı toparlanan Federer son oyunu alamayınca 7-5'le bu seti, haliyle de maçı kaybetti.

Sıkı dostlar Nadal ve Federer, Amerika Açık'a mağlubiyetle gidiyorlar. Federer, rekorları arttırma peşindeyken; Nadal, kimsenin yapamadığını -takvim slam- yapmaya çalışacak.

Doktor Seneye Kırmızı Giyecek.


Moto GP dünyasının en kötü saklanan sırrı sonunda resmi olarak açıklandı.

Efsane isim "Doktor" lakaplı 46 numarayı gönüllere kazıyan Valentino Rossi, 4 şampiyonluk ve 45 yarış kazandığı Japon takımı Yamaha'dan ayrılarak ülkesinin takımı Ducati'ye geçti. Anlaşma 2 yıllık.

Ducati başkanı Gabriele Del Torchio, İtalyan sürücü ile anlaşmanın kendilerini heyecanlandırdığını belirtirken, ekibin sportif patronu Filippo Preziosi da anlaşmanın kendilerini fazlasıyla memnun ettiğini ama takımın 2010 sezonu içerisinde Rossi'ye karşı mücadeleye devam edeceğini ekledi.

Ferrari'yle katıldığı test sürüşleri esnasında kırmızılar giyen Rossi, sonunda gerçekten kırmızı tulumlar içinde yarışacak. Yeni motoru da böyle ya da benzer türlerde bir şey olur herhalde.



Guti'yi İzlemek....


Jose Maria Gutiérrez Hernández ya da bilinen adıyla Guti.

1984 yılında futbola Real Madrid alt yapısında başlayan adrese teslim pasların ustası Guti artık süper ligde Beşiktaş formasını terletecek.

Transfer sezonun başlarında -biraz da erken konuşmasının yüzünden- Real'den ayrılacağı kesinleşince Galatasaray'la da anıldı adı. İsmi bile heyecana yettiyse de her iki tarafta bir görüşmelerinin olmadığını söyledi. Velhâsıl Guti geldi ülkemize, Beşiktaş'a.

Geldiğinden sonraki Beşiktaş'ın ilk maçını tribünden izledi, biz ekrandan onu. Villareal'in sezon öncesi turnuvasında gördük siyah-beyaz formayla ilk 11'de. Takıma yabancı olmasına rağmen, arkadaşlarını tanımamasına rağmen çıktığı ilk maçta gösterdi kendini paslarıyla. Akıllara Guti'ye ayak uydurabilecek forvet var mı Beşiktaş'ta sorusu geldi. Bobo şimdilik bu soruyu cevaplamış görünüyor bakalım devamı gelecek mi?

Xavi'nin Real Madrid versiyonu bu ismin ligimizde olması futbol severler için büyük keyif. Attığı ince paslar, müthiş şutlar ve harika frikikleriyle bildiğimiz Guti süper lig için gerçekten "süper" bir transfer.



Trabzonspor Yeni Transferiyle (!) Yeni Sezona Başladı. 0-2


Ankaragücü-Trabzonspor maçı, karadeniz ekibinin 2-0'lık galibiyetiyle sonuçlandı. Maçtan önüne geçen isimse şüphesiz maçın adamı Teofilo Gutierrez oldu.

Geçen yıl devre arasında büyük umutlarla Kolombiya Ligi Gol Kralı ünvanıyla transfer edilen bu çekik gözlü, sempatik adam hakkında herkes bir konuda hem fikirdi: "Fiyasko"

Teofilo, "Alışma dönemindeyim, daha sonra izleyeceksiniz Teofilo'yu." türünden açıklamalar yaptıkça burun kıvırıp geçtik. Bu sezon kulübeden çıkamaz, oynarsa kesinleşen sonuçlardan sonra oynar türünden yorumlar giderek arttı. Üstelik, Trabzonspor golcü ihtiyacımız var diyerek Beşiktaş'a 40 mt.den attığı golle Türk futbol severlere adını duyuran Jaja'yı transfer edince yolcu listesinde adı anılmaya başladı.

Yeni sezon başlayınca Teofilo'da kendini gösterdi ilk maçtan itibaren.

Bursaspor'la oynanan süper kupa maçında ilk golü atıncaya kadar saç baş yoldurdu taraftarlarına ama öyle bir zamanda golle buluştu ki hem kendi rahatladı hem camiası. Lig maçında da 2 gol birden atınca Bursa maçındaki gollerinin tesadüf olmadığını gösterdi.

Ne diyelim, ligimize ve Trabzon camiasına hayırlı olsun. Dileğimiz Teofilo'nun şirin gülümsemesiyle gol sevinçlerini Anfield Road'da Kop Tribünlerine ve Avni Aker'de tüm ekranlara sergilemesi.

Yenilmeye Üzülmemek


Evet belki ilk defa Galatasaray'ın yenildiğine üzülmedim. Haziran başından beri bangır bangır bağırıyoruz orta sahaya transfer şart diye. Ama yönetim napıyor oraya kimseyi almıyor. Neymiş efendim araştırıyorlarmış. Vay arkadaş 2 aydır ne araştırmaymış bu böyle. Merak ediyorum 15 günde kimi getirecekler. Dün izlediğim Galatasaray'ı lig'de yenen çok olur. Size kimi getireceklerini söyleyeyim yine son anda Carrusca gibi bir topçu getirirler. Haldun Üstünel gibi bir adamı bu kulübe küstürenleri de Allah'a havale ediyorum. Bu Adnan Sezgin de ne var anlamıyorum. Bir tane seveni var mı taraftarlar arasında merak ediyorum. Gelelim dünkü maçta ilgimi çeken bazı olaylara. Arda, Emre Çolak'ı şut çekti diye öyle bir azarladı ki ben böyle azarlama görmedim. Acaba kendisi o yaşlardayken Hakan Şükür ona öyle mi yapmış bir düşünsün bakalım. Bir insan ne oldum değil, ne olacağım demeli. Tek bildiğim Arda'nın fazla şımardığı. Kendisini ağa sanıyor sanırım. Unutmasın ki asıl olan futbolcu değil formadır bizim için. Aykut Belgrad maçında yediği golün aynısını yedi. Ne desem bilemiyorum. Daha ilk maç ve böyle başladık. Tüm Galatasaraylılara tavsiyem, bu sene kalplere dikkat.

Değişen Bir Şey Yok. 2-1


2010-2011 sezonu dün gece oynanan maçlarla başladı.
Galatasaray, son yıllarda çok zorlandığı Sivas deplasmanından 2-1 mağlup ayrıldı. 7. dk. Mustafa Sarp'ın golüne 43. dakikada Bruno Zita ve 60. dakikada Cihan cevap verdi.

Yeni sezon bir çok yeniliğe sahip, yeni formalar, yeni oyuncular, yeni çimler, yeni malzemeler, yeni bir lig ismi vb. gibi.

Değişmeyen durumlar da var geçen yıldan bu yıla aynen devam eden. HAKEMLER.

Yeni sezonda, malesef ilk maçlardan başladı hakem hataları. Gözünün önünde olan bir pozisyonu farklı şekilde yorumlamak görememek değil ancak başka türlü yorumlamak olur. Futboldan anlamayan bir insana Galatasaray'ın yediği ikinci gol öncesindeki pozisyonu gösterin ve fikrini sorun. "Kırmızı formalı faul yapmış." der %99. Bazıları göremiyor ve milyonlarca insanın umutlarını kırarak başlıyorlar yeni sezona.

Geçen seneki hakem hataları aynen devam edecek görünen o. Derbilerden önce hakemlerin kafaları delinecek, her türlü baskı uygulanacak gene malum kişiler istediklerini alacak. Sonuç belli olduktan sonra müsabakaların oynanmasının ne anlamı kaldı ki?

Takım hakkında da bir iki cümle sarfedelim. Rijkaard'ın hocalığına, bilgisine falan sözümüz yok ama bazı anlam veremediğimiz durumları belirtelim.

Elinde iki tane forvet, birine genç, tecrübesiz demene rağmen UEFA maçlarında oynatmışsın, sakatlıktan kurtulan yıldız forvetin antremanda şov yapmış sakatlığını atlattığını göstermiş sende kadroya almışsın. Peki neden ikisi de kulübede oturur? Elinde 2 tane forvet varken oyuna forvetsiz başlamanın anlamı nedir? Hazılık maçlarında bile 11'e almadığın Emre'yle maça başlamanın anlamı nedir? Yan toplarda hala aynı golleri yemeye devam eden Aykut'a bu müsamaha nedir? Böyle gol yiyeceksek Ufuk geçsin kaleye o yesin golleri. En azından tecrübe kazanır.) Basketbol oynasalar pivot olacak adamlar o hava toplarını nasıl alamaz? Her rakipten aynı tarz gol nasıl yenir hocam? Takımı en geç toplayan hoca olduktan sonra "Rakip fizik olarak bizden daha iyiydi." demenin anlamı nedir?

Takımın eksikleri sağır sultan tarafından duyulurken hala eli göbeğinde dolaşan yönetimin sezon sonunda nasıl bir açıklama yapacağını çok merak ediyorum. Aslantepe'ye süper yıldızlarla gireceğiz diyen yönetimin hiç bir icraat yapamaması garip. (Süper yıldızlar derken Jennifer Lopez, Shakira, Rihanna gibi yıldızları kastediyorlardır belki.) Ligler başladı takımı toplayacak yıldız isim biraz zor gelir artık. Aldıklarında kontenjanı doldurur. Devre arasında bir iki isim daha alıp dönüşümlü tribüne yollamaca mı oynacağız acaba?

Geçen yıl "Biz gelmeden önce ligi 5., biz geldikten sonra 3. bitirdik bu bir başarıdır." diyenler bu oyunla 5. bile bitirirlerse şampiyon olmuş kadar sevinecekler. Gidişat onu gösteriyor.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir Fark Göremedik 2-0


Topumuz varsa bir de boş bir alan bulmuşsak hemen dişimize en uygun arkadaşımızı bulur onunla top oynarız. Top bizimdir, alanı biz bulmuşuzdur ters bir durum olduğunda bu etmenleri öne süreceğimizi hissettirir, haliyle de maçı kazanırız. Bugünkü maçta öyle oldu.

Tarihimizde en çok karşılaştığımız Romanya ile tekrar karşılaştık. Penaltı olmayan bir penaltıyla (Emre) ve şık bir golle (Arda) yendik. Oyunla ilgili pek fazla söyleyecek kelime yok. Hiddink henüz bir fark göstermedi geldiği günden bu yana. Eylül'de Kazakistan maçıyla elemelere başlayacağımızı ve 1 aylık bir süre kaldığını düşünürsek Sayın Hiddink daha ne bekliyor merak ediyorum.

Maç Ramazan-ı Şerif'in ilk gecesine rastladı. Bütün dünya üzerinde hazırlık maçları haftası olduğundan tarihle ilgili bir eleştiride bulunmak yersiz olur. Peki ya saat ve fiyatlara ne demeli?

İftarın 20.30 civarı yapıldığı bir şehirde 21.15'e maç koymuşsun en ucuz bilet fiyatı 10 lira. Açlıktan sağlıklı düşünemediler galiba desem bu karar alındığında Ramazan başlamamıştı daha. Kimse iftar yapacak ve maçlara gelmek isteyecek taraftarları düşünemedi mi? Koy maçı 22.00'ye, 22.30'a; yap en pahalı bileti 1o lira. İftarını yapan gelsin çoluğuyla çocuğuyla güzel bir Ramazan akşamı geçirsin, keyifle maç izlesin. Kimse niye düşünemez ki bunları?

Seyirci azlığından doğru dürüst destek bile olmadı ama arada kulağa gelen anlamsız vızıltılar maça uygun olmadı. Milli maçı izlemeye geldiysen, milli takıma tezahürat yaparsın. Yersiz sloganlarla rakibine çamur atmazsın. Milli maç izlemeye gelenleri şunu yapmayan şu olsun gibi kafana göre yönlendirmeye çalışmazsın tabii mantık çerçevesinde hareket etmeyi biliyorsan....

Yine yine yeniden Gökhan Zan


Evet yine yine yeniden Gökhan Zan. Gökhan yine sakatlandı ve milli takım kadrosundan çıkarıldı. Bu adam tam bir kabus gibi çöktü üstümüze. Bu kadar çok sakatlanıp da parasını tıkır tıkır alan ender futbolculardan sanırım. Güzel iş aslında. Yan gel yat paranı al. Bende istiyorum vallaha böyle bir iş. Bu adamın futbolculuğunu da hiç beğenmiyorum. Ama ne yazık ki kendisinle sözleşmemiz de devam ediyor. Umarım sakat kalır da oynamaz ilk 11'de. Onun ilk 11'de oynaması bile çıldırma sebebimiz. Sözlerimi kendisine bir şarkı armağan ederek bitiriyorum.



Artık hayatımdan çıksan diyorum
Bu ikili delilik sona erse
İkimiz için de en hayırlısını diliyorum
Hiç olmamış gibi davranabilmeyi
Bu yok ediciliği anlayabilmeyi
Bir bilsen ne kadar yürekten istiyorum
Lütfen !
Görmeyeyim seni
Bir yerlerde karşıma çıkma
Konuşmayalım, bakışmayalım
Ne olursun..

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Biraz Erken Olmadı Mı Usain?



Yanlış görmüyorsunuz, yukarıdaki fotoğrafta herhangi bir fotoğraf hilesi, ters açı gibi durumlarda yok. Öndeki Tyson Gay arkadan gelen Usain Bolt. Hani şu 100 ve 200 metre rekorlarını dalga geçerek kıran, en yüksek sürate ulaştığında adımlarının boyu nerdeyse 3 metre olan insan olup olmadığına bir türlü karar veremediğimiz şahsiyet. 25'inden gün almış rüzgarın çocuğu, 30'una merdiven dayamış, rüzgarın eski çocuğuna geçildi.

Diamond League'in Stockholm ayağında ki 100 metre finalinde Tyson Gay, Usain Bolt'u geçti bütün dünyanın şaşkın bakışları arasında. 9,84'lük dereceyle Gay önde bitirirken 9.97 ile Bolt ikinci oldu.

Yarış aslında beklendiği gibi başladı Bolt gene sempatik tavırları, ilginç şovlarıyla bildiğimiz Bolt gibi başladı. Hatta kendisi dahil herkesin eleştirdiği o kötü çıkışlarını da görmedik bu kez ama eksik olan neydi onu kimse bulamadı işte. Motivasyon eksikliği desem pek motivasyon eksikliğine benzemiyor. Yarışın yavaş çekimlerine dikkat ederseniz Bolt'un hali hiç iç açıcı değil. Önceden son 20 m.yi güle oynaya, teb'asını selamlayan sultan gibi geçerken bu kez son çizgiye kadar zorladı canını dişine takarak ama bir işe yaramadı. Gay bile "Önümde Bolt'u göremeyince çok şaşırdım." dedi yarıştan sonra.

Şahsi fikrim Usain'in fazla yükseldiği yönünde. Koltuklara alınan karpuzların sayısı 2'den 20'lere çıktı. Kanunî'ye dendiği gibi birinin çıkıp: "Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var." demesi gerekiyordu o da Tyson Gay oldu. Gay, daha önceki Usain'le olan yarışlara sakatlık gerekçesiyle katılmamıştı. Demek ki, hedefi belirlemiş ona odaklanmış.

Usain'in kendine gelmesi için iyi oldu bir bakıma. Diğer şampiyonalara nazaran daha az popüler bir organizasyonda geçildi. İşi daha şimdiden ciddiye alması gerektiğini anlamıştır artık.

Bize mahsus bir sözle bitirelim: "Ey Usain, titre ve kendine gel!"

5 Ağustos 2010 Perşembe

Değişen Tek Şey Skor 1-5



Ali Sami Yen'deki Avrupa Ligi eleme turu ilk maçında alınan 2-2 lik felaketin arkasından başka bir sürpriz yaşanmadı ve beklenen galibiyet 5-1 gibi farklı oldu.

Başlıktan da anlaşıldığı gibi ilk maçtan farklı olarak ilk 11'de Kewell ve Cana vardı skor da 1-5 oldu.

İnanılmaz kötü bir futbol izledik. 2-0 olana kadar takım biraz daha toparlanmış görünüyordu ama 2-0'dan sonra gördük ki batı cephesinde değişen bir şey yok. Rakip sanki Sultanahmet Meydanı'nda turistik geziye çıkmış gibi gayet rahat ve inanılmaz pas trafiğiyle orta sahayı geçip kaleye gelebiliyordu. Transfer gelirse ne değişir bilmiyorum ama benim umudum kayboluyor bu futbolu gördükten sonra yeni sezona dair. Ne yaparlar ne ederler bilmiyorum ama bir an önce bu soruna bir çözüm bulunmazsa daha da dişlenen ligimizde ilk 5'e girer miyiz bilemiyorum.

Maçta dikkat çeken isimler bana göre Aykut, Serdar ve Kewell'dı.

Aykut gene beklenmeyen bir gol yedi ama ondan sonra inanılmaz kurtarışlar yaptı. Hele maç 2-1'ken arka arkaya iki kurtarışı var ki maçın döndüğü andır desek yalan olmaz. Hep söylüyoruz kalede ve kalecide istikrar çok önemlidir. Kalecilerimizde iş yok diyoruz ama Aykut takıma geleli 6 sezon olmuş, bu 6 sezonda oynadığı maç sayısı 34'ü bulmuyor. Yani adam 6 sezonda 1 sezonluk maç oynamamış. Kötü kaleci de değil, son şampiyonluğumuzda en büyük paya sahip olan isimlerden biri. Volkan Demirel'i hatırlayalım. Kaleye geçtiği ilk yıllarda o kadar kötüydü ki hocası Daum "Kalede onu görünce aklım başımdan gidiyor." diyordu. Hatta taraftarlar özel tezahüratlar falan yapmıştı "toplara uçsan, saçların mı bozulur Volkan?" diye ama ısrar ede ede adam kaleci oldu gitti.

Serdar Özkan yavaş yavaş kendine geliyor gibi. Herkesin yeteneğine hayran olduğu ama bir türlü istikrarlı şekilde kendini göstermedi Serdar. Arda "Benden daha yetenekli, çalım atmayı ondan öğrendim." diye açıkça söyledi. Böyle bir oyuncu yıllardır kayıp. Hep son vuruşlarındaki eksikliğinden ve yanlış tercihlerinden bahsediyoruz. Pas vereceği yerde şut, şut atacağı yerde pas vermesi değişmedi gitti. Bu maçta eski günlerde dönüşünün işaretini aldık burda kalmaması üzerine koyarak gelmesi dileğimiz.

Kewell, aslında bu isim üzerinde konuşulmaya bile gerek bırakmıyor. Oynamadığı yer kale kaldı bir tek. Forvet olarak başladığı maçta attığı iki golle üzerine düşeni yaptı hala kondisyon eksikliği var ama şimdiden, Galatasaray'ın şu anki durumunda ümit verici tek gelişme olarak sayabiliriz.

Bir iki cümlede Mehmet Batdal'a ayıralım. Çocuk çok şanssızdı geçen maç direkler, kaleci, bir türlü golü bulamadı. Bu maça sonradan girdi gene bir iki pozisyon kaçırdı ama sonunda golünü attı. Sevinç hareketinden, bu gole ne kadar ihtiyacı olduğu gösterdi. Üzerinde durup bu çocuğu kazanmakta fayda var. Zira gün gelir oyun sistemimiz değişirse bu tip bir golcüye çok ihtiyacımız olacak.