11 Şubat 2011 Cuma

Emre'yi Günah Keçisi İlan Etmeyelim


Bazen cok fazla kulüpçülük yapıyoruz. Özellikle Emre konusunda. Eminim kırmızı kartı gören Emre değil de bir başka kulüpten biri olsaydı kimse bu kadar yüklenmezdi. Çoğumuzda bence Milli Takım olgusu yok. Bir Hollanda hiç değiliz. Milli maça bile, kulüp forması ile gelinen bir ortamdayız. Ne zaman ki Milli Takım forması ile geliriz, işte o zaman değişir herşey. Gelelim Emre konusuna. Öncelikle bu Güney Kore ne dostmuş be.! Bi bizimkilerin ayaklarını kırmadıkları kaldı. Bu mu dostlukmuş. Böyle dostluk olmaz arkadaş. Dostluksa, örnekse, Bosna Hersek maçlarını bir izlesinler. Hele bir kaç pozisyon vardı. Kasti idi. Bir pozisyon oldu. Yine sert bir giriş Emre'ye. Sonra yerde Emre'yi ittirip tekmeledi biraz. Emre sarı kartı hiç hak etmedi orada bence. Doğal olarak diğer oyuncu ile o da sarı kart görünce çıldırdı. 2 dakika sonra, aynı oyuncuya bu sefer de o kasti ve bodozlama daldı ve atıldı. Yaptığı doğru muydu. Hayır. Takım'ı 10 kişi bırakmalı mıydı. Hayır. Ama o oyuncu da bunu hak etmişti. Fazla uzatmak istemiyorum. Kısa olacak yazım. Yerinde ben olsam napardım. Dürüst olmak gerekirse, aynısını yapardım..!

10 Şubat 2011 Perşembe

Düşünme, Yap!

Dün milli takımımızın G.Kore ile hazırlık -ya da dostuk diye tabir edilen- maçı vardı. Milli takımımızın genetik hastalığı olan bu tür maçları tınlamama özelliği gene devam etti. Başladığı gibi sıkıcı, pozisyonsuz, ümit vermek yerine zaten az olan ümitlerimizin köküne kibrit suyu dökerek maç bitti.

Maçta dikkaç çeken bir isim var, tabii ki kaptanımız Emre. Futboluyla dikkat çekti demeyi çok isterdim ama maalesef gene yaptığı çirkefliklerle dikkat çekti.

Galatasaray'da, İnter'de, N.United'de ya da Fenerbahçe'de yapmış olduğu çirkefliklerden bahsetmiyorum. Onlar ayrı mesele. Herkesi sinir eden, kaptanlığını yapmış olduğu milli takımda yaptıkları çirkeflikler.

G.Kore ile tarihi bir yakınlığımız var, adamlar bize her yönüyle minnettar. Sahadaki futbolcuların yeni nesil olduğu için pek haberleri olmayabilir ama Emre, sen her şeyin farkındasın, her şeyi biliyorsun. En çok didişmemiz gereken ya da daha doğru bir ifadeyle onlarla didişsek kimsenin tek kelime demeyeceği Yunanlar'la oynadığımız resmi maçlarda bile böyle bir çirkeflik olmazken, bu tür bir karşılaşmada senin yaptığın hangi kategoriye girer?

Sen milli bir oyuncusun, kaptansın. Kişisel duygularınla değil, takımı düşünürek oynamalısın. Adam yaptıysa faulünü, tut kendini o yesin kartı. Hadi tutamadın tepkini gösterdin yedin kartı. Ne diye intikam almak için adamı sakatlarcasına giriyorsun? Kulüp maçı mı bu, amatör kümede mi oynuyorsun? Aklın yok mu, kırmızıyı göreceğini bilmiyor musun?

Kartı yedikten sonra da "üstüme düşeni yaptım" der gibi gidiyor artık. Üstüne düşen ne biliyor musun Emre? Hani geçenlerde bir açıklama yapmıştın Azerbaycan maçından sonra. "Bırakmayı 1-2 senedir ciddi ciddi düşünüyorum." diye. Ne diyoruz biliyor musun millet olarak? Düşünmeyi bırak artık Emre, bir an önce yap!

9 Şubat 2011 Çarşamba

Bir Golün Kaç Yıl Hatırı Var?





2005-2006 sezonu lig tarihimizin en unutulmaz sonlarından birine sahne olmuştu. Fenerbahçe için dramatik, Galatasaray için mucizevi bir bitiş yaşanmıştı.

Galatasaray'a o sezon şampiyonluğu getiren maç olarak deplasmandaki Konyaspor maçı gösterilir. Zira, Fenerbahçe ile başa baş gidilen yarışta maçın bitmesine 10 dakika kadar kalmış ama bir türlü gol gelmemişti. 84. dk. da Gerets tarafından oyuna giren Aydın Yılmaz uzatma dakikalarında attığı golle hem 3 puanı getirmiş hemde şampiyonluk yarışının devam etmesini sağlamıştı.

O günlerde yeni bir yıldız kazandı futbolumuz derken o yıldız bir türlü parlayamadı gitti. Bütün futbol otoriteleri tarafından yeteneğine toz kondurulmayan ama bir türlü kendine gösteremeyen bu çocuk artık koca adam olduysa da değişen bir şey yok olumlu anlamda.

Aydın için İstanbul BB. antrenörü Abdullah Avcı, "Arda'dan daha yetenekli..." diye bir tabir kullanıyor. A takımda yeteri kadar şans bulamadığından yakınır gençler genelde ve otoriteler de "gençlerimize yeteri kadar şans verilmiyor." diye yakınır.

Aydın için geçerli mi bu acaba? Gerets, Skibbe, Bülent Korkmaz, F.Rijkaard, Hagi tarafından sürekli kendisine şans tanındı. Özellikle Rijkaard onun üzerinde çok durdu, Uefa maçlarında bile kendisine sürekli şans tanıdı. Yeterli süre alamıyor diye İstanbul BB ve Eskişehir'e kiralık gönderilip daha fazla oynama imkanı sağlandı. Sonuç: "Batı cephesinde değişen bir şey yok." Aydın, aynı tas aynı hamam devam ediyor.

Aydın, hâlâ Konya'da attığı golün sefasını sürüyor, üzerine bir gram kattığı yok. E o zaman niye bu şansı bulmaya devam ediyor? O'na verilen şansları alt yapıdaki diğer gençlere vermenin zamanı gelmedi mi? Bir Anıl, bir Musa bu şansı niye bulamıyor?

Bir de Mehmet Güven vardı, bir tek olumlu işi olmayan ama her gelen teknik adamın (Terim, Gerets, Skibbe, B.Korkmaz) kadrosunda yer bulan biriydi. Hep merak ediyordum yönetimden birilerinin oğlu da mı bu beceriksizlikle kadroda sürekli yer buluyor diye. Sonunda gönderildi de kendini buldu. V.Manisa'da döktürüyor şimdi.

Demek ki neymiş Aydın Yılmaz Bey, büyük takımlar da oynamak her babayiğidin harcı değilmiş. Ayağına top aldın mı bir taraflarına neft yağı sürülmüş gibi koşmakla olmuyor bu işler ya da saçları uzatıp ahenkle dans ettirmekle. Baktın olmuyor git sana uygun bir takıma oralarda dene şansını. Bekli futbolumuz eskiden beklediği o yıldıza o zaman kavuşur.

(Şimdi dikkatimi çekti de, Aydın o golü attığı zamanlar kısa saçlıymış. Sonradan saçları -bir de futbolu- salmış gitmiş. Saçları eskisi gibi kısaltsa düzelir mi dersiniz? Hatırlarsanız milli kalecimiz Volkan Demirel'de bir zamanlar uzun saçlıydı ve saçma sapan goller yiyordu. Hatta saçlarına gösterdiği emeği futbola göstermiyor diye kendisine özel tezahürat yapılmıştı Fenerbahçe taraftarlarınca:

Bi' vursam gol olur mu?
Volkan kale korur mu?
Volkan topa atlasan,
Saçların bozulur mu?
Uç volkan uçamaz mısın?

şeklinde. Volkan saçları kestirdikten sonra süper bir kaleci oldu çıktı. Şimdi Galatasaray'lılar bile "Volkan bizim kalede olsa..." şeklinde cümleler kuruyorlar. Küçük çocukların saçları uzadığı zaman büyükler hemen, "keselim çocuğun saçını, gücü saçına gitmesin" derler, galiba Volkan'da bu durum oldu, Aydın'da da aynı durum var. Bir kesmek lazım saçını, belki de düzelir.)

6 Şubat 2011 Pazar

İşte Kubica'nın Son Hali...

Öğleye doğru İtalya'da ralli yarışında geçirdiği kazasını duyurduğumuz Lotus Renault pilotu Robert Kubica'nın sağ kolunda, sağ bacağında ve kafa tasında çoklu kırıklar tespit edildiği açıklandı.

Kaza sonrasında Kubica'nın bilincinin açık olduğu, tetkiklerin devam ettiği ve Polonyalı pilotun sağlık durumu ile ilgili daha fazla açıklama yapılacağı belirtildi.

4 Şubat 2011 Cuma

McLaren'de Geldi...



Formula 1 araçları tanıtımlarını bitirmişlerdi hemen hemen. Sadece Mclaren, HRT, Virgin ve F.India kalmıştı.

Mclaren'de aracını tanıttı sonunda. Hamilton "Aracımız diğerlerininkinden farklı görünüyor." demişti. Hakikaten de öyle. İlk dikkat çeken L şeklindeki sidepodlar ve çift hava girişi.

Bakalım performansı nasıl olacak.

1 Şubat 2011 Salı

Şampiyon'da Geldi, Diğerleri De...

Red Bull
Mercedes GP

Williams

Torro Rosso
Sezonun ilk testlerinin bugün başlamasıyla tanıtımlar iyice hızlandı. İşte testlerin başlamasından bir kaç saat önce tanıtılan araçlar bunlar.
Geriye sadece Mclaren ve yeni takımlar HRT, Virgin kaldı.