29 Nisan 2010 Perşembe

Gelenek Devam Ediyor.



Şampiyonlar ligini bu güne kadar 2 kez üst üste kazanan takım çıkmadı organizasyon "Şampiyonlar Ligi" adını aldıktan sonra. Geçen yıl Manchester United çok yaklaştıysa da bir takım çevreler tarafından "uzay futbolu" oynadığı iddia edilen Barcelona izin vermedi. O Barcelona'yı gören herkes bu geleneği bozacağından emindi. Karşılarına Morinho ve İnter çıkana kadar.

100.000 kişinin önünde 28. dk. dan itibaren 10 kişiyle Barcelona'ya öyle bir direndiler ki, bizim tabirimizle "Çanakkale Geçilmez"i oynadılar. (Bu arada, ilk maçta Puyol'un atılmasını, Motta'yı benzer bir şekilde atarak haksızlığı telafi ettiler adeta bir bakıma.) Öyle bir taktik savaşı vardı ki, sanki Kasparov ardı ardına satranç hamleleri yapıyordu. Eto'o yeri geldi sol beke döndü Milito sağa. Biz bazen yeterli oyuncu olmadığı zaman büyük sahada oynamak zor oluyor diye tek kale maç yaparız kendi aramızda. Dün 1 kişi eksikti ama 28. dk. itibaren tek kale maç izledik. Valdes ikinci yarı adeta orta alanda stoper oynuyordu.

Pigue'nin attığı gol, bir defans oyuncusundan beklenmeyecek kadar soğukkanlı ve akıllı bir şekilde atılmış bir gol. Bu golden sonra "acaba" dedim ama beni yanıltmadı İnter.

Guardiola'ya bakışlar hafiften değişmeye başladı, üst düzey maçları oynamaya alışmış başta Henry olmak üzere bir çok oyuncusu varken, iki genç ismi sahaya sürmesi pek mantıklı gelmedi bana. Ayrıca İnter defansıyla tek başına savaşan İbrahimoviç'in yanına bir forvet daha alıp çift forvete dönmek yerine, nerdeyse 1.60 m. boyundaki Bojan'ı sürmesi ilginçti. Gerçi en önemli atakta Bojan'dan geldi ama ikili forvetle oynasalar sonuç daha farklı olabilirdi.

Barcelona işi biraz abarttı yarı finale gelince. Bizim karşı yakalıların 100 küsur yılda bir çeyrek finale çıkınca mütavazilik yapıp başarılarına sevinmek yerine, Moskova'daki finalde hangi kaleyi seçeceklerini düşünüp taraftarlarına final bileti dağıtmalarına benzedi durumları.

Daha finale çıkmadan, Barnebau'daki finalde "Real Madrid'in soyunma odasını isteriz." demeleri, Real'in şampiyonluk kutladığı meydandan kamp kurup, şimdiden neler yapacaklarının organizasyonuna girmeleri pahalıya mâl oldu aynı karşı yakanın garipleri gibi.

Maçtan sonra Morinho'nun tribün şovu görülmeye değerdi. Sanki "siz hepiniz, bir de ben" der gibi bir hâli vardı. Tv'yi açıp o anı görenler Morinho'yu San Siro'da sanabilirler, o kadar kişinin önünde tribün şov yaptı. (Böyle bir şov da yıllar önce Graeme Souness yapmıştı karşı yakanın sahasına bayrak dikerek. Hey gidi günler...) Bu gövde gösterisine Valdes başta olmak üzere Barcelona'lı oyuncular ve yönetim daha fazla katlanamadı ve kendilerine "hiç yakışmayacak" bir davranışta bulunup fıskiyeleri açtılar. (Hakem sayesinde Chelsea'ı deplasmanda geçtikleri maçta yaptıkları sevinç gösterilerini ne çabuk unuttular?) Bu yakışıksız davranış bile gölgeleyemedi sevinç gösterilerini. Yalnız bu gösteri Morinho ve Barcelona'nın ilerleyen yıllarda biraraya gelme ihtimalini sıfırlardı. Yavaş yavaş Real kapıları açılıyor Morinho'ya. Önümüzdeki yıllarda Morinho için M.United ve R.Madrid tekrar karşı karşıya kalabilir.


Son sözüm İlker Yasin'e: Barcelona sevdasından dolayı her Barça maçında onun sesini duyuyoruz malesef. Her cümlesinden buram buram fanatiklik kokuyor. Oyuncu isimlerini uydurması da cabası. Xavi'ye, kadroda bile olmayan İniesta dediğini 90. dk. da farketti. Bojan'a Keita dediği anda ise artık söylenecek kelime kalmadı. İlker Bey, siz sadece spor müdürü olarak görevinizi yapmaya devam edin.
Maç anlatma işini diğerleri yapsın mümkünse. Gerçi diğerlerinde de iş yok o da ayrı konu.

20 Nisan 2010 Salı

Fed(n)erasyon Yanıltmadı.


Kadıköy çukurcusunun cezası açıklandı: Ceza yok.

Şaşırmadığınıza eminim. Herkes ceza verilse şaşıracaktı zaten. Yalnız ceza verilmeme gerekçesi olarak gösterilen açıklama oldukça garip:
"Hakem, söz konusu pozisyonda Bilica'ya sarı kart gösterdiği için, maçtan sonra her hangi bir ceza verilmemesine karar verilmiştir" gibi kargaların bile bir taraflarıyla güleceği gerekçe gösterildi.

Açıklamaya bakarsak, penaltı kararı verilince Bilica'ya gösterilen sarı kart Uğur İnceman'ı düşürdüğü için değil, "birkaç dakika sonra kazacağı penaltı noktası" için verilmiş. Yani hakemimiz çok fazla ileri görüşlü olduğu için; Bilica'nın penaltı kararına sinirlenip, penaltı noktasında kazı çalışması yapacağını dakikalar öncesinden bilerek göstermiş. Eminim yabancı diliyle de "Bilica'cım, bu kart birazdan kazacağın çukur için. Aklında bulunsun." demiştir.

Yalnız, nasıl olur da bu kadar bilirkişinin bir arada olduğu karar mekanizmasında bir Allah'ın kulu da çıkıp: "Yahu bu adam sarı kartı gördükten sonra çukur kazıyor. Hatta bir ara hakem bakıyor mu diye kontrol edip tekrar kazmaya devam ediyor. Buna nasıl ceza veremeyiz?" demiyor. Demiyor çünkü bu cümleyi söylemeyecek kişiler oraya getirilmiş. Bu yüzden karşıyaka ekibinin içi rahattı. Zaten bildikleri karar da gelmiş oldu.

Şampiyonu belirlediler bu maçla. Diğer maçlar formalite oldu âdeta. Ben bir hatırlatmayla bitireyim:
Gün gelir, görmemezliğe geldiğiniz o çukura hepiniz düşer, çıkamazsınız.

Biz Adam Olmayız.


46. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu geçen haftaya damgasının vuran kazayla, tartışmalar arasında son buldu.

Tartışmaya sebep, Kolombiya'lı bisikletçinin son 200 metreye girilen virajda kaza yapması. Kazadan sonra her kafadan bir ses çıktı her zaman olduğu gibi. Bazıları yol pürüzlü, bazıları eğim fazla vs. bir sürü bahaneler üretilerek birileri suçlandı.

Bisiklet federasyonu başkanı Abdurrahman Açıkalın, kazaya Kolombiya'lı bisikletçinin hatasının sebep olduğunu söyledi. Olay kapanacak derken Türk bisikletçi Fatih Harmancı ilginç bir açıklama yaptı. Fatih'e göre kaza özetle şöyle: "virajın eğimi az ve o bölgedeki asfalt balıksırtı" şeklinde.

İçerden böyle bir açıklama gelince işler tersine döndü, şimdi ülkemizin, cumhurbaşkanlığı bisiklet turu şampiyonlar liginden bir alt kümeye düşmesi gündemde. Karar ilerleyen günlerde açıklanacak.

İşin garip tarafı, böyle bir yaptırıma rağmen bizden birinin çıkıp yangına körükle gitmesi. Ben yolda falan bir hata olduğunu sanmıyorum, görüntüleri izlerseniz Kolombiya'lı bisikletçi viraja girdiği anda arka tekerleğini kaydırarak dengesini kaybediyor ve yol dışına çıkıyor. Arkasında gelen diğer bisikletçilerin hiçbirinde kayma sebebiyle bir kaza yok. Hepsi süratli olduğu için duramıyorlar ve kaçınılmaz son. Kaldı ki, doğru diyelim yolda sorun var. Peki ağır yaptırımlara rağmen bu söylenir mi? Her doğru her yerde söylenmez diye bir söz var. Vatan, millet, Sakarya benzeri durumlar olduğu zaman yalan söylemek istemiyorsan; hiç bir şey söyleme.

Ne yazık ki bizim milletimiz bunu bir türlü yapamıyor. Dünya kupası elemelerinde İsviçre ile yaptığımız maçı hatırlayın. Yayıncı kuruluş büyük bir marifet gibi bütün yaşananları gözler önüne serdi. Hatta Mehmet Özdilek, yayıncı kuruluş dışında bir ekibinin ortaya çıkardığı görüntüler sonucunda ceza aldı.

Peki diğerlerinde nasıl? Yakın geçmişten örnek verelim. Yunanistan-Türkiye maçında Tuncay'ın golünden sonra sahaya envaî çeşit yabancı madde atıldı. Bunların ilk atılan bir ikisini anca görebildik, diğerleri atırlırken yunan rejisi en azılı düşmanlarının gol sevincini dakikalarca ekrana getirdi. Aynı durum Galatasaray-Panathinaikos maçında da yaşandı ve biz gene atılanları görmedik.

İşte bir olay, iki aynı durum. Biz -sanki her zaman yapıyormuşuzmuş gibi- görev için her türlü risk alınır derken millet menfaatleri doğrultusunda hareket ediyor ki bence de doğrusu bu.

İçimizdeki İrlanda'lılar olduğu müddetçe biz bir çok ligden küme düşeceğiz. Bu da ayrı bir kaçınılmaz son.

18 Nisan 2010 Pazar

Bavulunu Da Al Git!

Fabio Bilica, karşı tarafın sakatlanınca paketleyip gönderdiği Luciano'nun yerine geçen yılın gözde takımı Sivasspor'dan transfer ettiği bir oyuncu. Öyle pek bir bilgiye gerek yok zaten hakkında. Bildiklerinizden de, şu gördüklerinizden sonra pişman olacağınıza eminim.
Bu adam Sivasspor'daykende böyleydi. Her maçta bir çirkeflik, her maçta bir şirretlik... 4 büyükler dışında maç yayını olmadığından pek ortaya çıkmıyordu nasıl biri olduğu ama ligimizi yakından takip edenler bilirler özgeçmişini.
Özellikle geçen yıl Galatasaray-Sivasspor arasındaki maçların görüntülerini bir inceleyin. Ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. (Eminim o görüntülerden sonra kesinleşmiştir karşı tarafa transferi.) Geldiği takım tam karakterine uygun bir takım. Tencere-kapak meselesi bir bakıma. Geldiği günden beri gördüğü (ve gösteremedikleri) kartlar da ispatı bu durumun.
İşte bu adam, derbide öyle bir hareket yaptı ki "bunu yapan futbolcu" diye çarpılır nerdeyse. Beşiktaş'lı Uğur'a adeta " sen öldün oğlum" diyordu. O müdahale zaten cesur bir hakem tarafından kırmızı kartla cezalandırılır. Hüseyin Göçek, "hem penaltı, hem kırmızı kart verirsem burdan çıkamam" diye düşünmüş olacak ki sarı kartla geçiştirdi. (Haklı tabii, geçen yıl kafası delinen arkadaşlarını aklından çıkaramamıştır.)
Ne olduysa işte o anda oldu. Karara itiraz eden futbolcular hakemin etrafını çevirince Bilica, penaltı noktasını kazmaya başladı. Bir an "Acaba ihtiyaç mı giderecek?" dedim kendi kendime. (Bilirsiniz, bazı canlılar ihtiyaçlarını gidermek için toprağı kazar, ihtiyacını giderdikten sonra tekrar kapatır. Eğer kapattığı yerden halâ koku geliyorsa tekrar toprak atmaya devam eder.)
Arada sırada başını kaldırıp hakemi kontrol ediyor, tekrar kazmaya devam ediyordu. Hakem, penaltı noktasına topu yerleştirmek için geldiğinde baya uğraştı kazılan çukuru kapatmak için. Çukur zeminde topa iyi vuramayan Bobo, Bilica'nın kazı çalışmalarını boşa çıkarmadı.
İstanbul'da yollardaki çukurlar için hep belediyeyi suçluyorduk ama boşuna günahlarını almışız.



Böyle adamların, futbolumuzda hatta dünya futbolunda işi yok. Her maçta ayrı bir aykırı hareket. Nereye kadar. Sen bir an önce topla pılını pırtını, çekil futboldan. Rio Belediyesinde kazmacı olarak işe başla.

Futbol kuralları usûl kitapçığının 17. maddesi C bendine göre: Bir futbolcu oyun kuralları haricinde, rakip takıma dezavantaj sağlayacak şekilde "oyun alanının, kale direklerinin veya topun" herhangi bir kısmında değişiklik yapacak olursa ve hakem de bu futbolcuyu gerektiği şekilde cezalandıramamış olursa ve futbolcunun yaptığı değişiklik onarılamamışsa, bu futbolcunun takımı "hükmen yenik sayılır."

Kurallar aynen böyle. Bakalım fenerasyon bu kuralı uygulayacak kadar bağımsız mı göreceğiz.

Gelelim diğer meseleye...

Aslında meselenin özeti yukardaki resim. Hakem pozisyona en fazla 20 metre uzakta. Bobo, Lugano'nun kayarak geldiğini görünce, topu sağdan atıp, kendi soldan geçmeyi düşündü. Lugano bu hamleye ceza alanı içinde topu kolunun altına alıp saha dışına kadar kayarak cevap verdi. Peki, hakemin kararı ne? Cumhuriyet içinde cumhuriyet ilan eden kesim hariç herkesin cevabı aynı: Penaltı. Hakem bizim gibi düşünmedi ve ver(e)medi en doğru kararı.

Daha önceki maçlardan sonra cumhuriyetçilerin yöneticileri ortalığı ayağa kaldırıp "haksızlıkların önüne geçilsin, penaltılarımız verilmiyor vs." konuşup duruyordu. Aba altından sopa göstermekten çekinmediler. Hadi bakalım şimdi çıkında söyleyin, görelim ne kadar samimi olduğunuzu. Öyle açık açık söyleyemeyebilirsiniz bunun farkındayız millet olarak. Bir şekilde, hem Bilica'nın hareketinin yanlış olduğunu, bir şekilde uyarılacağını hem de Lugano'nun müdahalesinin penaltı olduğunu ama hakemin o pozisyonda doğru kararı veremediğini belirtin.

Bizde görelim, büyüklüğünüzü, dileyelim özrümüzü. Hodri Meydan...



14 Nisan 2010 Çarşamba

Hoşgeldin KARABÜK!

Bank Asya 1. Ligi'nin bitmesine 4 hafta kala Karabükspor Turkcell Süper Lig'e çıkmayı garantiledi.Yönetiminden, malzemecisine kadar emeği geçen herkesi kutluyorum.11 yıl aradan sonra Süper Lig'e hoşgeldin Karabükspor...

Kayserispor:2-Sivasspor:2

29.haftanın kapanış maçında Kayserispor ile Sivasspor 2-2 barebere kaldı.İlk yarının sonlarına doğru liderliğe kadar yükselen Kayseri büyük düşüş içinde.Devre arasında Ali Turan bizle görüşüp, sözleşmesini yenilemediği için kadro dışı bırakılmıştı.Daha sonra klüp seneye Tolunay Hoca'yla yola devam etmeyeceğini açıkladı.Yapılan bu hamleler haliyle takımı olumsuz etkiledi.İlk yarıda 17 haftada 34 puan toplayan Kayseri, 2. yarıda 12 haftada yalnızca 13 puan toplayabildi.Kayseri yönetimi ona buna laf yetiştirip, resmi sitelerinden açıklamalar yapacaklarına takımlarına odaklansalar daha iyi olacak sanırım.

Sivas'a ise hoca değişikliği yaramış durumda.Mesut Hoca kendi agresif yapısını takıma yansıtarak Sivas'ta en önemli eksiği kapatmış.Daha önce Sivas için kümede kalma savaşı veren bir takım bu kadar yumuşak oynamamalı demiştim.Bu oyunları demekki Muhsin Hoca'dan kaynaklanıyormuş.Muhsin Hoca mülayim bir karaktere sahip olduğundan takımı yeterince agresif oynatamamıştı.Tabi Mesut Hoca ligde daha tecrübeli olduğundan son haftaların havasını daha iyi biliyor.Malum geçen sezon Denizlispor Mesut Hoca sayesinde kümede kalmayı başarmıştı.Sivas son 3 haftada son dakikada bulduğu gollerle 1'er puan toplayarak 29. hafta sonunda puanını 27'ye yükseltti.En yakın takipçisi Diyarbakır ile 3 puan farkları bulunuyor.Kalan 5 haftada anormal bir durum olmazsa Sivas kümede kalır bu sezon.

11 Nisan 2010 Pazar

İş İşten Geçtikten Sonra...

24. hafta Eskişehir, 26. hafta Trabzon, 28. hafta Sivas deplasmanlarında, 27. haftada Ali Sami Yen'deki Fenerbahçe maçında nereydi bu birlik-beraberlik?O zamanlar aklınız neredeydi?İş işten geçtikten sonra birlik olsanız n'olur, olmasanız n'olur!

Denizlispor:1-Eskişehirspor:0

Denizlispor haftalardır devam eden iyi mücadelesini sonunda 3 puanla taçlandırdı.Gerçi "biraz" geç kaldılar ancak puan durumuna baktığımız zaman, Denizli 21 puanla 17. sırada.Diyarbakır'ın 24, maç eksiği olan Sivas'ın 26 puanı var.Denizli'nin işi biraz bize benziyor.Kalan 5 haftada 5'te 5 yapacaklar ve rakiplerinin puan kaybını bekleyecekler.Yani işleri çok zor.Eskişehir galibiyetini çok geç alınmış bir 3 puan olarak değerlendirebiliriz.

Eskişehir'de tıpkı Antalya gibi enterasan takım.Fenerbahçe, Galatasaray ve Bursa'dan evinde 3 puan alıyorsun, Galatasaray'la Ali Sami Yen'de berabere kalıyorsun sonra Denizli gibi yavaş yavaş düşmesi kesinleşen takıma mağlup oluyorsun.Sahiden ilginç geliyor bana bunlar.Tamam top yuvarlak ancak bu kadar da yuvarlak olması şaşırtıcı değil mi?

Gençlerbirliği:0-Bursaspor:0

Geçen hafta Antalya maçında sonra "şaka maka Bursa şampiyon olacak galiba" demiştim içimden.Ama bu hafta kafamdaki o düşünce silindi.Daha önce çokça yazdığım gibi Bursaspor teknik heyeti ve futbolcuları stresli.Üzerinde müthiş bir baskı hissediyorlar.Bu baskı bu stres onların futbolunu etkiliyor.Daha ürkek bir futbol oynuyorlar.Gol yiyince veya gol kaçırınca geçmişe nazaran daha büyük tepkiler veriyorlar.Gol atmakta sıkıntı çekiyorlar.Üstüne üslük bu maçta Ozan İpek'te cezalıydı.Durum böyle olunca pozisyona bile girmekte çok güçlük çektiler.Zaten Gençlerbirliği de dirençli bir takım.İyi savunma yapıyorlar.Haliyle maç başladığı gibi 0-0 bitti.Bu beraberlikte Bursa puanını 62'ye yükseltti fakat Fenerbahçe ile arasındaki 3 puanlık fark 1'e düşmüş oldu.Gençlerbirliği ise puanını 40'a yükseltti.Zaten Gençlerbirliği rahattı.Bana göre hariçten gelen bu 1 puanlada iyice rahatlamış oldular.

Kasımpaşa:2-Ankaragücü:0

Geçen hafta deplasmanda Eskişehir'e boyun eğen Kasımpaşa evinde Ankaragücü'nü 2-0'la geçerek puanını 36'a yükseltti.Sezonun başında 5'de 0 çekerek kırılması güç bir rekora imza atan Kasımpaşa, Yılmaz Hoca'nın gelişiyle iyi toparlandı.Kısıtlı kadrolarıyla göze hoş gelen futbol oynamaya başladılar.2-0'dan giden maçlarında skoru koruyabilmiş olsalardı şimdi daha iyi yerlerde olabilirlerdi.Ankaragücü ise ligden düşmezse başarılı olmuş sayılır.Çünkü sezon başında 2 takımı birleştirdiler ve 2 takımıda yok ettiler.Yani 1+1=2 olacağına 1+1=0 oldu.Hikmet Hoca'yla problemler yaşadılar.Roger Lemerre'i takımın başına getirdiler, Geremi, Rothen gibi takviyeler yaptılar fakat aşı tutmadı.Aşı tutmayınca da dengesiz sonuçlar almaya başladılar.Geçen hafta Beşiktaş'la berabere kaldılar, bu hafta yenildiler mesala.Bu yenilgiyle 29. hafta sonunda 33 puanda kaldılar.Her ne kadar düşme potasına yakın durmasalarda son 5 maçta neyin ne olacağı hiç belli olmaz.

Beşiktaş:0-Trabzonspor:0

Sezonun başından beri vasat sayılabilecek bir futbol oynayan Beşiktaş son 4 lig maçında 3. beraberliğini aldı.Trabzon ise bana göre tıpkı ilk yarıdaki maçtaki gibi 3 puanı hakeden taraftı fakat Rüştü ve Hakan buna izin vermedi.Tabi bunda Umut'un beceriksikliğininde payı var.Beşiktaş'a baktığımız zaman sezonun başından beri aşağı yukarı aynı seviyede maçlarını oynuyor.Tello, Bobo ve Holosko oynarda, bir asist yapar veya gol atarsa Beşiktaş kazanıyor.Yoksa Beşiktaş gol atmakta zorlanıyor.Trabzon maçında da Bobo ve Holosko'yla etkili olmaya çalıştılar fakat maç İnönü'de olmasına rağmen Trabzon kadar posizyona giremediler.Trabzon ise Alanzinho ve Colman'la etkili olmaya çalıştı.Etkilide oldular aslına bakarsanız ama son vuruşları yapamadılar.Zaten Trabzon sezon başından beri bunun sıkıntısını yaşıyor.Umut neredeyse attıklarının iki katını kaçırıyor.Yine Rüştü'yle karşı karşıya kaldığı posizyonda topu Rüştü'nün üzerine attı.Trabzon o pozisyondan yararlanabilseydi büyük avantaj yakalardı ama olmadı.Bu beraberlikle Beşiktaş puanını 57'ye yükseltti ve averajla 4. sıraya geriledi.Trabzon ise 50 puanla 29. hafta sonunda 5. sırada bulunuyor.

Trabzon kalecisi Onur'u daha önce Galatasaray maçında izlemiştim.O maçta deyim yerindeyse kalesinde devleşmişti.Bu maçta da çok beğendim Onur'u.Eksikleri olmasına rağmen çok iyi yolda bana kalırsa.En önemlisi çok istekli ve hırslı oynuyor.Şenol Hoca'nın güvenini boşa çıkarmayacağı kesin.Türk milli takımı yeni bir kaleci kazanıyor.Aynı şekilde ilerlemiş yaşına rağmen Rüştü'yü ve maç eksiği olmasına rağmen Hakan'ı da beğendim.Birde Türkiye'de kaleci yok diyorlar.Aslanlar gibi kalecilerimiz var fakat biz onlara güvenmiyoruz ve onların değerini bilemiyoruz.

Antalyaspor:1-İBB:3

Şu Antalyaspor enterasan takım arkadaş!Sen gel Galatasaray'ı Türkiye Kupası'ndan ele, ligde Fenerbahçe'ye, Galatasaray'a, Bursaspor'a kök söktür sonra Anadolu takımlarına puanları 1'er 3'er dağıt.26. haftada Diyarbakır'a yenildiler.Sonraki hafta Manisa ile berabere kaldılar.Geçen hafta Bursa'ya, bu haftada İBB'ye yenildiler.Bu gidişle Yılmaz Hoca'yla yaşadıkları gibi son haftada lige veda edecekler.Bu performans sanıyorum Mehmet Hoca'nın kendine ve futbolcularına aşırı güveninden kaynaklanıyor.Mehmet Özdilek Antalya'yı Barcelona, kendisini Guardiola, Necati'yi Ibrahimoviç, Tita'yı da Messi olarak görüyor heralde.Çünkü söylemleri ve özellikle büyük takımlara karşı olan taktiği bunu gösteriyor.

İBB'de bu haftaki galibiyetiyle son 3 haftada 3'te 3 yapmış oldu.Önce Bursa, ardından Denizli, bu haftada Antalya'yı mağlup ettiler.3 haftada topladıkları 9 puanla birden kendilerini ligin 6. sırasında buluverdiler.Helal olsun diyorum Abdullah Hoca ve futbolcularına.Adamların stadları yok mecburen Olimpiyat Stadı'nda maçlarını oynuyor.Malum seyircileride yok.Ona rağmen 29 haftada 49 puan toplayarak, Trabzon'un 1 puan gerisinde 6. sıradalar.Tebrikler...

Katar Emiri, Doktor İçin Tahtından Feragat Etti.



Moto GP 2010 sezonu bu gece Katar'daki gece yarışıyla başladı.


Sezon öncesi son gün tesleri hariç hep en önde olan Doktor Valentino Rossi, son gün testinde geçildiği "Katar Emiri" C. Stoner'a pol pozisyonunu kaptırdı. Katar Emiri diyoruz Stoner'a; zira Stoner son yılllarda Katar'daki yarışlara adeta ambargo koydu.


Katar'daki son 3 yarışı en önde bitiren Stoner, pol pozisyonunda başladığı yarışta, başlangıç anında 7.liğe kadar düşse de, devam eden turlarda ilk sıraya yükseldi ve alıp başını gitmeye başladı. Biz Rossi, Pedrosa ve Hayden arasındaki mücadeleyi izlerken bir de baktık Stoner tabana kuvvet koşuyor. Öyle bir yerde ve beklenmedik şekilde bir kaza yapmış ki, kameralar bile yakalayamadı.


Rossi zaten en korktuğu şeyin Stoner'ın "alıp başını gitmesi" olduğunu söylüyordu bu durumda ortadan kalkınca rahat bir birincilik elde, Katar'daki tahtı devraldı bir bakıma Stoner'dan.


Yarıştaki ilginç bir nokta da Hayden'in podyumu son düzlükte kaçırması. "Bir dünya şampiyonun podyumu kaçırmasının neyi ilginç olabilir?" diyecek olanlar vardır. Bildiğiniz gibi Ducati motorunu Stoner'dan başka aynı tempoda kullanan çıkmadı yıllardır. Aynı motorla Stoner şampiyon olurken, takım arkadaşları hep son sıralarda yer aldı. Yalnız bu sene takım, şasiyi tamamen karbon alaşımdan yaptı. Stoner ve Hayden ikisi de motordan çok memnun olduğunu söyledi ama Stoner yıllardır alıştığı düzende giden motorun bu kez daha yumuşak bir hale gelmesine nasıl ayak uyduracak göreceğiz. Belki de, bu geceki kazanın sebebi motorun bu hale gelmesidir kim bilir? Açıklamalar geldikçe göreceğiz.


Kimsenin merak etmediği bir şey kaldı sadece bu yarıştan, Doktor'un cebine koyduğu 25 puan.



10 Nisan 2010 Cumartesi

Bir Klasik Daha...


Aylardır beklenen "El Classico" sonuçlandı, değişen bir şey halâ yok kazanan ve kaybeden tarafından bakınca.

Real Madrid, şu durumda yakalayabileceği en kötü Barcelona'yı ağırladı Barnebau'da. İbrahimoviç sakat, İniesta, Henry kenarda, Alves alıştığı yerin dışında, Messi ilerde tek. Buna karşın R.Madrid'de sadece Kaka yok.

Nou Camp'ta tribün şovlarıyla başlayan maçın aksine Barnebau'da tiyatro sahnesinin açılmasını bekler gibi başladı maç. Sıradan top kayıpları ve orta saha mücadeleri derken, 3 silahşörlerden Messi-Xavi 2'lisinin çabalarıyla geldi gol. Real daha önce de geriye düştü evinde ve inanılmaz baskılar sonucunda çevirdi maçlarını. Bu kez olmadı, yer yer saman alevi gibi baskı kursalar da arkası gelmedi. 5 kişiyle pres yapan R.Madrid oyuncularının arasından tek paslarla çıkan Barça Pedro'nun golüyle işini garantiledi ve son yıllarda olduğu gibi Barnebau'dan istediğini alarak döndü evine.

Ronaldo ve Higuain etkisiz, Guti sonradan girdi, Gago'nun orda ne işi var, Diarra nerde,
Pellegrini kim? Bu konuşmalar başlayacak her zaman olduğu gibi Real basını ve özellikle Marca tarafından. Taktikleri, müdahale şekli falan filan. Kazanansa her zaman olduğu gibi haklı.

Bu gidiş Real'in ipini başkalarının keseceği yönünde artık. Bütün maçlarını kazanacak, Barcelona bir iki yerde tökezleyecek, sistem tersine dönecek. (Bu kısmı bizim dileklerimize de uyuyor aslında, hafiften "ölme eşeğim ölme, yaz gelsin sana yeşil ot vereceğim hesabı.)

Beklentilerin uzağında kalan bir mücadelesiyle ve sonucuyla bir "El Classico" daha bitti, yarınlar bizim, kim bilir daha kaç klasikler görürüz öyle veya böyle....

El Clasico

Aylardır beklediğimiz gün geldi.Ligimizde futbolun F'sinin oynanmadığı şu günlerde el clasico hepimize ilaç gibi gelecek.Bir yanda Casillas, Ramos, Ronaldo, Higuain diğer yanda Valdes, Puyol, Xavi, Messi.Bu akşam Madrid'te tam bir futbol bayramı yaşanacak.Maç öncesine bakacak olursak, Real Madrid La Liga'da 30. hafta sonunda topladığı 77 puan ve +57 averajla 1. sırada bulunuyor.Barcelona ise 77 puan ve +56 averajla 2. sırada.Görüldüğü gibi iki takım arasında aslında pekte fark yok.Hiç kuşkusuz bu maçı kazanan takım şampiyonluk yolunda büyük avantaj sağlayacak.Ligin genelinde baktığımızda Real Madrid 30 maçta 2 beraberlik 3 mağlubiyet almış.Barcelona ise 5 beraberlik 1 mağlubiyet almış.Bu da demektir ki, her iki takımda büyük ölçüde maçlarını kazanıyor.Yani şampiyonluğu kendi aralarında oynayacakları maçlar belirleyecek.Zaten bu maçtan sonra önlerinde 7 maç kalıyor.Onun için her ne kadar Madrid'li futbolcular aksini iddia etselerde bu maçı kazanan büyük ölçüde şampiyon olur.

Bana kalırsa bu akşam Barcelona, Santiago Barnebau'dan 1 veya 3 puanla ayrılır.Her ne kadar Madrid evinde rakiplerini Barnebau'nun çimlerine gömsede, 15'te 15 yapmış olsa da, bana göre Barcelona Madrid'ten çok daha iyi takım oyunu oynuyor.Herşeyi geçtim Barcelona Messi gibi her an herşeyi yapabilecek bir futbolcuya sahip.Onun için Barcelona en kötü 1 puanla ayrılır maçtan.

İzlemek isteyenler için NTV maçtan önce saat 22:20'de ve maçtan sonra saat 01:00'de Ersin Düzen, Güntekin Onay ve Mert Aydın'la el clasico'yu değerlendirecek.Ercan Taner'in yorumlayacağı el clasico ise saat 23:00'de NTV ekranlarında olacak.

Muhtemel 11'ler:

Real Madrid:Casillas - Arbeloa, Albiol, Garay, Ramos - Lass, Xavi Alonso - Grenero, Van der Vaart, Ronaldo - Higuain

Barcelona:Valdes - Maxwell, Pique, Puyol, Daniel Alves - Iniesta, Keita, Xavi - Krkic, Messi, Pedro

Madrid'te Kaka, Barcelona'da Ibrahimovic ve Abidal sakatlıkları nedeniyle el clasico'da oynayamayacaklar.

Manisa 1'er 1'er

29. haftanın açılış maçında, seyircisiz oynanan maçta, Gaziantep evinde kümede kalma mücadelesi veren Manisaspor ile 0-0 berabere kaldı.Manisaspor açısından baktığımızda bu sonuç hiçte şaşırtıcı olmasa gerek.Çünkü Manisa son 6 haftada tek gol atmış, son 3 haftada ise sahadan 0-0'lık beraberliklerle ayrılmış.Tabi bu sonuçlarda Manisa'nın ligteki konumunun büyük etkisi var diye düşünüyorum.Manisa kümede kalmak için öncelikle gol yememeyi hedefliyor.Hal böyle olunca da ileride daha az pozisyona giriyorlar.Bu pozisyonları değerlendirecek kısıtlı futbolcuları olduğundan az gol atıp az gol yiyorlar.Maça baktımız zaman koskoca 90 dakikada sadece Jashua Simpson'ın ve Julio Cesar'ın karşılıklı pozisyonları var.Ligin son haftalarına girdikçe maçlar git gide zevksizleşiyor.Daha az pozisyonlu, daha çok kartlı, daha çok stresli ve gergin bir hal alıyor.Bu durumu da normal karşılamak lazım aslında.Çünkü bütün takımlar can derdindeler.Neyse, Simpson'ın pozisyonunu Gaziantep kalecisi Mahmut biraz da şansının yardımıyla iyi kurtardı.Cesar'ın pozisyonunda ise Gaziantep'li futbolcular penaltı bekledi.Bana göre pozisyon penaltıydı.Çünkü Cesar topu Ferhat'tan kurtardı fakat kendini kurtaramadı.Hakem Barış Şimşek'in bu penaltıyı es geçmesiyle maç başladığı gibi bitti.Bu sonuçla Gaziantep puanını 38'e yükseltti.Zaten Antep'in aşağıya düşme veya yukarıya çıkma gibi bir derdi olmadığından rahatlar.Manisaspor ise puanını 30'a yükseltti ve rahatlamış oldu.Bu saaten sonra bir aksilik olmazsa Manisa kümede kalır.Sivasspor veya Diyarbakırspor ligden düşen 3. takım olur diye düşünüyorum.

9 Nisan 2010 Cuma

Sessiz

"...Pazar günkü maçta da Arma’nın hakkını vermesi gereken oyuncularımızın dikkatini bir kez daha çekmek amacıyla, karşılaşmanın başlama vuruşundan itibaren 5 dakika boyunca sessiz bir şekilde protesto ederek tepkimizi göstereceğiz..."

ultrAslan.com

2005-2006 sezonunda rahmetli başkanımız Özhan Canaydın zamanında taraftarımız ilk 5 dakika sessiz durarak tepkisini göstermişti yönetime.Bu sefer tepkinin adresi yönetim değil, ruhsuz futbolcular.Umarım pazar günü Ali Sami Yen'e gelen herkes bu protestoya katılarak ilk 5 dakika sessizce oturur.Umarım ruhsuz futbolcular bu sessizliğin neler anlattığını anlarda adam gibi oynamaya başlarlar.

Şampiyonluk Marşı

Bursapor taraftarı şampiyonluk havasına girmiş.Şehir inanıyor şampiyonluğa.Taraftarlar maça gider gibi antremana gidiyor.Maçlarda çeşitli koreografiler yapıyorlar.Şimdi de Bursaspor'lu bir taraftar marş yapmış Bursa için.Klibinide çekmiş.Güzel olmuş bence.Marşı dinlemek ve klibi izlemek için lütfen bir tık.

ÖZÜR

Turkcell Süper Lig'in 27. ve 28. hafta maçlarını derslerimin/ödevlerimin yoğunluğu nedeniyle yazamadım.Bu iki hafta için herkesten özür dilerim...

4 Nisan 2010 Pazar

Enfes Liz Bu Kez Kapris Yapmadı.


Gridin şüphesiz en hızlı aracı Red Bull, Vettel'in verdiği adla "Enfes Liz" ilk iki yarışta adeta kapris yapmış, lider giden Vettel'i yarı yolda bırakmıştı. Bu kez kendine güvenenleri mahçup etmedi ve ilk virajdan itibaren ele geçirdiği liderliği bırakmadı yarışın sonuna kadar.

Dünya şampiyonları için pek iyi geçmedi yarış Hamilton dışında. 20. sıradan başlayan Hamilton 6., 21. sıradan başlayan Massa 7. oldu. 8. sırada vites kutusu sorununa rağmen debriyaj yerine fren kullanarak yarışa devam eden Alonso'nun temposuna motoru daha fazla dayanamadı ve Button'u geçtiği anda iflas etti.






Efsane isim M.Schumacher ise arka tekerlekte gevşeyen somun yüzünden yarış dışı kaldı.

Diğer yarış 18 Nisan'da Çin'de olacak. Son yarış itibariyle pilotlar ve takımlar sıralamasında ilk 3 şu şekilde:

1-Massa: 39
2-Alonso: 37
3-Vettel: 37

Ferrari: 76
Mclaren: 66
Red Bull: 61







3 Nisan 2010 Cumartesi

Bu Bayrak Bir Daha Sallanmasın!

2010 Petronas Malezya GP'sine sıralama turlarında yağmur ve taktik hatalar damgasını vurdu desek yalan olmaz.


Elemelerin ilk bölümünde çiseleyen yağmuru gören Ferrari ve Mclaren, pistin daha kuru bir hale gelmesini bekleyip pitte kalırken diğer bütün pilotlar zaman turunu gerçekleştirdi. Azalması beklenen yağmur artınca Ferrari ve Mclaren'in oynadıkları kumar işe yaramadı ve ilk bölümde elendiler. Sadece Button ikinci bölüme kalsa da ilk bölümde pist dışına çıkıp yardım alınca ikinci bölümde yarışamadı kurallar gereği.


Son bölümde, henüz piste çıkış turlarının atıldığı sırada yoğunlaşan yağmur, kırmızı bayrakların çıkmasına sebep oldu. Yaklaşık 10 dk.lık bir ara verilip, azalan yağmurla beraber tekrar başladı son seans kalan 7 küsur dakikadan itibaren.


Pol pozisyonu gene Red Bull'da ama bu kez Weber ilk cepte. Yanında Rosberg var. Padoktaki 4 dünya şampiyonundan ilk 10'a kalabilen tek isim M. Schumacher, o da 8. sırada. Taze şampiyon Button 17, çifte dünya şampiyonu Alonso 19, çaylak şampiyon Hamilton 20, geçirdiği kazadan sonra muhteşem bir dönüş yapan Massa 21. sırada.
İlginç bir istatistikte ilk 10'da 5 Alman pilotun olması.


Yarın bu isimlerin sonda olduğu yarışın sıkıcı geçmesi mucize olur. Avustralya'da Alonso ve Hamilton'un yaptığı gibi tırmanış gerçekleştirmesi beklenen isim sayısı en az 4. Yarınki yarışta olağan görülen yağmur var, umarım bu yağmur yarışın durmasına sebep olmadan yağar. Gerçi yağmur yağsa da yağmasa da müthiş bir yarış izleyeceğimiz kesin.
Tek temennimiz kırmızı bayrakları görmemek.