28 Aralık 2010 Salı

Dev Maça Küfürbaz Hakem.




G.Saray-F.Bahçe arasında yarın A.İpekçi'de oynanacak ve zirveyi etkileyecek basketbol maçına hakem Kennerman'ın atanması 'Yanlış bir tercih' olarak değerlendirildi. Kennerman G.Saraylı bir taraftara ettiği küfürle gündeme gelmişti

Abdi İpekçi'de yarın saat 20:00'de oynanacak basketbol derbisi hem Fenerbahçe hem de Galatasaray açısından büyük önem taşıyor. Ligde birinci sırada bulunan Fenerbahçe ile takipçisi Galatasaray'ın kapışacağı maçın sonucunda ya Kanarya liderliğini pekiştirecek ya da mağlup olup zirveyi ezeli rakibine devretmek durumunda kalacak. U17 maçında çıkan olaylar nedeniyle iki camianın gerginliği de bu maçın önemini artırıyor.

Basketbol Federasyonu hakem kurulunun derbiye hakem Engin Kennerman'ı ataması, gerginliği daha da büyüttü. G.Saraylılar'ın iddiasına göre Engin Kennerman, Banvit maçında kendisine tepki gösteren bir taraftarı tribünden attırmış daha sonra da yanına getirterek gözlemci ve taraftarların yanında, 'Şerefsizin evladı da sensin, i...enin evladı da sensin' sözleriyle azarlamıştı. Olay gözlemcilerin raporlarında yer almadığı için Kennerman'a her hangi bir ceza da verilmemişti.

Daha önce G.Saraylı taraftarlarla böyle bir gerginlik yaşayan Engin Kennerman'ın, derbiye atanmasına Galatasaray tarafından büyük tepki var. Sarı-Kırmızılılar, bu hakemle maç kazanmalarının mümkün olmayacağını öne sürüyorlar. Aynı şekilde Fenerbahçeliler de Engin Kennerman'ın geçmişte yaşananların etkisinde kalıp, Galatasaray'a şirin görünmeye çalışacağını savunuyor. Yani Kennerman nasıl düdük çalarsa çalsın yarınki karşılaşmada işi hayli zor olacak.

Abdi İpekçi'deki maçta Galatasaray ev sahibi olduğu için Fenerbahçeliler salona alınmıyor. Ancak Sarı-Lacivertliler bu önemli maçtan önce topluca Abdi İpekçi'nin önüne gidip, takımlarına dışardan destek verme planları yapıyor.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Geldi, Bozdu, Kovuldu...





Rafael Benítez Maudes ya da bilinen adıyla Rafa Benitez.

Valencia'nın başındayken her nasıl yaptıysa müthiş başarılar elde etti. 3 yılda 2 La Liga 1 Uefa kupasını kazandı. Bu başarılardan sonra Liverpool'un başına geçti ve ilk sezonunda Şampiyonlar Ligi'ni kazandı.

Sonra Liverpool giderek dibe inmeye başlayınca Mourinho'dan boşalan İnter koltuğuna geçti. Hiç bir iş yapamayacağından emindim tahminlerim boşa çıkmadı.

Mourinho'dan 3 kulvarda şampiyon olmuş bir takım devraldı şimdi ilk yarı sonunda 7. sıraya kadar indirdi İnter'i. Yönetim daha fazla dayanamadı verdi çantasını eline.

Çok ilginç bir takıntısı var adamın. Liverpool'dayken 81 maç aynı kadroyu sahaya sürmeme gibi bir rekora imza attı. Artık eline aldığında karıştıracak takım zor bulur bu kadar büyük olarak.

Bu arada İnter Benitez'in yerine, geçen sezon Milan'ı çalıştıran Leonardo'yu getirdi 2012 Haziran'ına kadar. Taraftarlar bu isimden de hiç memnun değil. Bakalım ilerleyen günler neler gösterecek.

Özay Gönlüm'ün Haklı Olduğu Bir Kez Daha Anlaşıldı.


Pınar Karşıyaka Takımı'nın EuroChallenge Kupası G Grubu Maçı'nda Kıbrıs rum kesiminde oynadığı Apoel maçında çıkan olayları biliyorsunuz az-çok.

Adamlar günler öncesinde hazırlanmışlar, 5-10 devlet birlikte gelseler zor başadecekleri Türk'lerin bir avuç temsilcisi geldi ya, hemen efelenip intikam alma peşindeler. Neyin intikamını kimden alıyorsunuz?

Tam bizimkiler bir adım atıyor, iyi niyet göstergesi yapıyor anında cibilliyetlerini ortaya koyup bir karaktersizlik yapıyorlar. Bir türlü sakin, efendi kalmayı beceremiyorlar.

Rahmetli Özay Gönlüm, bu konuyla ilgili dörtlük söylemişti bir yerde, yerden göğe kadar hakkı var adamın:
"Yunan dediğin,
Durur durur kudurur.
Attın mı tokadı?
...... üstüne oturur."

23 Aralık 2010 Perşembe

Beşiktaş'tan Bir Bomba Transfer Daha...



Valencia’dan Manuel Fernandes, Atletico Madrid’den Simao Sabrosa’yı renklerine katan siyah-beyazlılar, son olarak Werder Bremenli Hugo Almeida ile 3.5 yıllık sözleşme imzaladı.

Beşiktaş Werder Bremen’e 2.3 milyon avro'luk bonservis bedeli ödeyecek.

Kaynak: NTVspor

Simao, Beşiktaş'ta...



Beşiktaş, sezon başında uygulamaya geçirdiği yıldız transferi politikasına tam gaz devam ediyor.
Beşiktaş, son olarak Atletico Madrid'den transfer ettiği Simao Sabrosa'yı borsaya bildirdi. Portekizli yıldız için ödenecek bonservis ise kulak uçuklatacak (!) cinsten. Tam 900 bin euro.

Beşiktaş'tan borsaya gönderilen açıklamada: "''Atletico Madrid oyuncusu Simao Pedro Fonseca Sabrosa'nın
transferi konusunda, kendisi ve kulübü ile anlaşılarak, oyuncu ile 2,5 yıllık sözleşme imzalanmıştır. Futbolcuya sözleşme bedeli olarak 2010-2011 yarım sezonu için 2.2 milyon euro, 2011-2012 sezonu için 2.5 milyon euro ve 2012-2013 sezonu için ise 2,5 milyon euro ücret ödenecek olup, kulübü Atletico Madrid'e ise 900 bin aeuro sözleşme fesih bedeli ödenecektir'' ifadelerine yer verildi.

Simao, Ocak'ta İstanbul'da olacak.

Real Madrid Abarttı. 8-0


Kral Kupası maçı için Santiago Bernabeu Stadı’nda Real Madrid Levante ile karşı karşıya geldi. Maçın başından sonuna kadar rakibinin üzerine kabus gibi çöken Real Madrid sahadan 8-0 gibi farklı bir skorla ayrıldı.

Real Madrid Levante karşısında gol perdesini Fransız golcü Benzema ile açtı. Benzema’nın 6. dakikada attığı golle Real Madrid Levante karşısında 8-0′ın açılışını yaparken 3 dakika sonra Türk asıllı Alman futbolcu Mesut Özil skoru 2-0′a taşıdı ve daha maçın başında Madrid’i rahatlattı.

9. dakikada 2 gol atarak rahatlayan Real Madrid baskısını sürdürdü. 32. dakikada bir kez daha golle buluşan Benzema farkı 3′e çıkarırken Real Madrid Levante maçının ilk yarısının son dakikasında Ronaldo skoru 4-0 yaptı.

İkinci yarıda da gollerini sürdüren Real Madrid 69. dakikada Benzema, 72. ve 74. dakikalarda Ronaldo ve 84. dakikada Pedro Leon’un attığı gollerle maçı 8-0 kazandı.

Fenerbahçe'nin Dünyaca Ünlü Yıldızında Doping Çıktı.



Avrupa’da yoluna yenilgisiz devam eden ve Türkiye Ligi’nde de lider durumda olan Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı’nda Taurasi şoku yaşanıyor.

Sarı-lacivertli ekibin FIBA Euroleague’deki Euroleasing ve ligdeki Burhaniye Belediyesi maçlarında oynamayan ve sakat olduğu açıklanan yıldız oyuncunun, idrar testinde yasaklı madde tespit edildiği için kadroda yer almadığı belirtildi.

Ligde oynanan İstanbul Üniversitesi karşılaşmasının ardından kura sonucu doping testine giren ve idrarında yasaklı maddelerden bir tanesine rastlanan yıldız oyuncunun, ikinci numunesinin açılmasını beklediği ve bu süreç içinde kadroda yer almadığı ifade edilirken, bu maddenin nasıl alındığı konusunda da araştırmalar yapıldığı vurgulandı.

Hem performans, hem de kişilik olarak kimse Taurasi’nin bilerek doping yapacağına inanmadığı için tüm olasılıkların masaya yatırıldığı, ikinci numunenin de pozitif çıkması durumunda soruşturmanın genişletileceği de aktarıldı.

Taurasi’nin All Star oylama listesinde yer almaması da akılları karıştırmış, soru işaretleri oluşturmuştu. Bakalım ikinci örnek nasıl çıkacak. (Olumsuz bir durumda en az 6 ay parkelerden uzak kalacak.)

Taurasi, Euroleague’de 24.6 sayı, 5.4 ribaunt, 4.7 asist ortalamaları tuttururken, Türkiye Ligi’nde de 14.5 sayı, 5.1 ribaunt ve 4.1 asist ortalamalarıyla oynuyordu.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Bu Ayıp Fenerbahçe'ye Yakışmadı.



FB. Acıbadem takımının hem kulüp tarihindeki hem de Türk Voleybol Tarihi'ndeki en büyük başarıya imza atarak dünya şampiyonu olduğunu biliyorsunuz. (Biz de yazmıştık: http://sportifkeyif.blogspot.com/2010/12/fb-acbadem-dunya-sampiyonu.html )

Şampiyon kızlar bu gün yurda döndü. Kızları karşılamaya aileleri, büyük bir basın ordusu ve taraftar gitmiş büyük bir kutlamanın hazırlıkları yapılmıştı. Uçaktan inip kızlar bekleme salonunun kapısında görününce heyecan doruğa çıktı bekleyenlerde ama bir gariplik vardı şampiyonların yüzlerinde. Şampiyonluğun verdiği gurur ve mutluluk okunuyordu ama mutsuz olduklarına dair izler de yansıyordu kameralara.

Fenerbahçe Yönetimi, tarihte (belki bir daha kimseye nasip olmayacak) bir ilki yaşayan ve yaşatan şampiyon kızlarına "Konuşma Yasağı" koymuştu. Kime mikrofon uzatılsa gözlerinden mutluluğunu dünyaya haykırmak isteyen bayanların dudaklarından "Konuşamıyoruz." diye bir cümle çıkıyordu. Hatta yasağı öyle bir abartmışlar ki, ailelerine sarılmalarına bile izin vermediler. Nihan Ataman, çocuklarına ve annesine sarılırken koluna giren bir el yola çekmek istedi ama anne yüreği yasak dinlemedi, Nihan: "Abi, n'apıyorsun? Ailem benim onlar." diye çıkıştı görevliye.

Basın toplantısında bu durum sorulduğunda kimse cevap vermedi soruyu geçiştirdiler.

Dünya Şampiyonu bir takıma konuşma yasağı, ailelerle kucaklaşma yasağı koymak gibi bir mantık hangi sivri zekâlının aklına geldi acaba?

Kanarya bilirsiniz, güzel hayvandır. Mutluluğunu şakıya şakıya haykırır ama kanaryayı susturdular kendini bilmezler.

Sözün kısa bu ayıp sana yeter Fenerbahçe, şimdilik....

FB. Acıbadem Dünya Şampiyonu.


Acıbadem'le sponsorluk anlaşması imzaladıktan sonra kulüp üzerinden ağırlığı kalkan ve tamamen kendine ait bir bütçeyle voleybolda büyük bir atılıma giren F.Bahçe ektiği ürünün meyvelerini almaya başladı.

Kadrosunda Skoworonska, Fofao, Sokolova, Osmokrovic ve Naz gibi dünyaca ünlü voleybolcuları barındıran FB Acıbadem Bayan Voleybol Takımı, Katar'ın başkenti Doha'da düzenlenen Dünya Kulüplerarası Voleybol Şampiyonası Finali'nde Brezilya ekibi Sollys Osasco takımını 3-0 yenerek Dünya Şampiyonu oldu.

FB Acıbadem oyuncularını ve teknik ekibini tebrik eder, ülkemize yaşatııkları bu ilk için şükranlarımızı sunarız.

17 Aralık 2010 Cuma

3 Büyüklerin Yapamadığını 4. Büyük Saymadığımız Yaptı.












Gördüğünüz resimler, ilk yarıyı lider bitirmeyi garantileyen Trabzonspor'un Atatürk Olimpiyat Stadı'nda geçen hafta yaptığı İstanbul BB ve ondan önce çeşitli takımlarla oynadığı maçlardan bir derleme.

Dikkatinizi çekmiştir hemen. 80.000 kişilik stadın 4/3'ü dolu. Geçen haftaki İstanbul BB maçındaki taraftar sayısı 61.000 olarak açıklandı. Olimpiyat Stadı'ndaki (aynı zamanda Türkiye genelindeki) taraftar rekoru 2003-2004 sezonunda Galatasaray-Fenerbahçe arasında oynanan ve 2-2 biten bir derbiye ait 71.000 kişiyle.

Bir derbideki seyirci oranına bir de Trabzonspor'un "derbi maçlara ya da avrupa maçlarına nazaran" daha sıradan bir takımla yaptığı maçta ortaya çıkan 61.000 rakamına bakarsak Trabzonsor'un taraftar potansiyelini daha net görebiliriz.

Aynı stadda, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş bile maç yaptı ama böyle bir taraftar görülmedi.
Mikrofon uzatılır uzatılmaz "en büyük taraftar kitlesi bizde" açıklaması yapan diğer Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş yöneticileri ve taraftarları artık bu gerçeği görmeliler.

Üst resimdeki taraftarın açtığı pankart sanırım aşağıdaki şekilde doğrulandı.



Tabii bir de böyle bir durum var, o da ayrı bir yazı konusu...





11 Aralık 2010 Cumartesi

Ali Sami Yen Ağlıyor!





Ali Sami Yen ağlıyor...

Başarılarla dolu bir tarihi geride bıraktığı için. Ali Sami Yen ağlıyor bir daha yeni destanlara, zaferlere tanık olamayacağı için. Ali Sami Yen ağlıyor babasının elinden sıkı sıkı yapışmış, gönül verdiği takımının ilk maçına gelen çocuğunun heyecanını bir daha göremeyeceği için. Ali Sami Yen ağlıyor sevgililerin, arkadaşların, bir birini ilk kez tribünde görmüş insanların sevinçle kucaklaşmasına bir daha tanık olamayacağı için.

Ali Sami Yen ağlıyor.

Yıllarca şampiyonluk yüzü görmediği halde çirkefliğe başvurmayan örnek taraftarların, takımın bu halini asırlık stada zarar verer vererek protesto eden taraftarlara, şahıslarla hesap sormak yerine Galatasaray'a hesap soran bireyler haline geldiklerini gördüğü için.

"Hedefimiz, bir renge ve isme mâlik olmak, Türk olmayan takımları yenmek." düsturuyla kurduğu takımın, dünya devlerini deviren bir kahramandan Türk olmayanların son sınıf takımlarına elenen bir hilkât garibesi haline geldiği için ağlıyor Ali Sami Yen.

Ali Sami Yen ağlıyor, takımının ayakkabı bulamayıp yalın ayak maçlara çıkan, canını dişine takıp çırpınan eski aslanlardan, ayakkabı fabrikası kuracak kadar varlıklı olup sahada ruhsuz ruhsuz dolaşan çakallarla dolduğunu gördüğü için.

Ali Sami Yen ağlıyor.

Sevinçten...
Böylesine düşmüş, aciz, ruhsuz futbolcuları bir daha görmeyeceği için.

10 Aralık 2010 Cuma

2012 Avrupa Spor Başkenti İstanbul...





Geçtiğimiz günlerde Avrupa Spor Başkentleri Birliği tarafından 2012 yılının "Avrupa Spor Başkenti" seçildi.

2001 yılından beri seçilmeye başlandı Avrupa Spor Başkenti. Getirisi ne peki? Reklam'dan fazla bir getirisi yok aslında. Reklam da masrafın daniskası olduğundan gene bir getiri yok ama reklam gider değil gelir masrafıdır deyip işin içinden çıkabiliriz.

Aslında kullanılabilse çok güzel bir tanıtım imkânı hem İstanbul, hem Türkiye için. Ancak bu güne kadar kimsenin doğru dürüst Avrupa Spor Başkenti'nden haberi olmadığını düşünürsek, tanıtım ve turizm konusunda daha bilinçli ülkelerin bile adını duymadıysak, (Örn: 2001 yılından beri seçilen hangi başkentin adını duyduk ya da İstanbul seçilmese hangimizin bu organizasyondan haberi olacaktı?)biz ne kadar tanıtım yapabiliriz acaba?

Şimdi biz n'aparız? 2011'de Valencia'dan bayrağı devralırken büyük bir tören yaparız tarafsız (!) spor kanalımız NTVspor canlı yayınlar, organizasyonun başlangıç tarihinde konferans yaparız, bir kaç yerde birden konser veririz, boğazda ışık oyunları yaparız, sağa-sola envai çeşit dillerde "2012 Avrupa Spor Başkenti İstanbul" yazarız. Bir yerde bir kamera görsek hemen: "2012 Avrupa Spor Başkenti'ne bunlar hiç yakışmıyor!" içerikli cümleler kurarız, Yıl biter bayrağı Brüksel'e devrederiz.

2010 Avrupa Kültür Başkenti olduk da ne oldu? Bu yazdıklarımızdan farklı bir durum gerçekleşti mi? Keşke tek tük alabildiğimiz bu tür büyük organizasyonları değerlendirebilsek de bir işe yarasa onca emek, masraf ama nerde? Biz ancak kendi kendimize gelin güvey olmaya devam ederiz işte böyle.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Dortmund Mucize Mi, Düşünce Ürünü Mü?




Borussia Dortmund, şu sıralar Almanya Ligi'ini kasıp kavuruyor. Bu hafta itibariyle en yakın takipçisiyle aradaki puan farkını 10'a çıkarttı.

Peki bu takım nasıl bu hale geldi? Geçen yıl orta sıralarda iyi bir yer kapabilmek, Avrupa Ligi bileti alabilmek için didinen bir takımdı.

Son şampiyonluklarını yaklaşık 15 yıl önce kazandılar. Sammer'li, Chapuisat'lı, Riedle'li, Patrik Berger'li, Ricken'li, Möller'li kadrosuyla o yıl hem Almanya'da hem de şampiyonlar liginde mutlu sona ulaşmışlardı. Haliyle başarılı takımın oyuncularına teklifler yağdı. Yönetim de hazır para akışını bulmuşken kimilerine izin verdi, kimilerine yol verdi velhâsıl takım dağıldı.

O günden sonra orta sınıf bir takım oldu çıktı B.Dortmund. Giderek daha kötü bir hale geldiler. Küme düşmemeye oynamaya başladılar. Ekonomi dibe vurdu, gelen bütün tepkilere rağmen stada isim sponsoru alarak düzlüğe çıkmaya çalıştılar. Takımı kurtarması için yıldız isimler de alındı ara sıra, baktı ki sonuç alınmıyor. Yeni baştan bir takım kurdular kaybedecekleri yılları ve fazlasını düşünerek.

Önce gider miktarını arttıran yıldızlar ve başarıya doymuş isimlerle yollar ayrıldı. Yaşını başını almış isimlerden bir kaç tane takımda ağabeylik yapacak isim bırakılıp tüm takım gençleştirildi. Yaş ortalaması 22'ye kadar düştü. Yeni bir düzen ve o düzene uyacak yeni bir teknik adamla anlaştılar. 200-300 bin Euro'luk transferler yaptılar, yetenekli gençlerle sıfırdan bir takım oluşturdular.


İşte bu kötü günlerde en büyük destekçileri taraftarları oldu. Avrupa'nın en yüksek seyirci ortalamasına sahip olan takım Borussia Dortmund. Ortalama 75.000 kişiye oynuyorlar her maç. Doğru okudunuz, her maç. Bizdeki gibi derbilerde falan değil. Ayrıca bu 75.000 kişinin 50.000'i kombineli. 50.000 kombine sınırlandırılmış hali. Yönetim taraftarlardan daha fazla kombine talebi gelmesine rağmen 50.000 olarak sınırladı kombine sayısını. Diğer taraftarlara da yer açılabilmesi için. Ayrıca, ayakta izlemek isteyenler için de ayrı bir tribün oluşturuldu.

Şu tribünlere bir bakar mısınız?





Taşlar yerine oturdu, sistem takır takır çalışmaya başladı artık. Yılların emeği günümüze kadar gelip semeresini vermeye başladı. 15-20 Milyon Euro'luk bir takım 150-200 Milyon'luk bir takım haline geldi. Şuan takır takır oynuyorlar. Açamadıkları savunma olmadı daha. Hocalarıyla sözleşme uzatma görüşmelerine başladılar şimdiden. İşte sistemli bir çalışmanın ürünü.

Bakıp imrenmek yerine, bakıp örnek almalı. Tabii, alabilecek kadar tevazu olursak...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Elano'da Gitti...



Galatasaray'ın büyük umutlarla M.City'den transfer ettiği Elano Blumer eski takımı Santos'a transfer oldu. Yapılan açıklamaya göre, Elano'nun eski takımı Santos’la 2.9 milyon Euro karşılığında anlaşma sağlandı. Sarı-Kırmızılı kulüp dün gece transferi resmi sitesinden duyururken, anlaşma şartlarıyla ilgili bilgi verildi. Buna göre Santos, Elano’yu 31 Aralık 2012’ye kadar 2.9 milyon Euro’dan daha yüksek bir bedelle satarsa, gelirin yüzde 50’sini Aslan’a ödeyecek.

Ayrıca Elano’nun, bu sezon için hak ettiği ücretle, ileriki sezonlarda alacağı ücretlerin toplamı olan 6.2 milyon Euro’dan vazgeçtiği ifade edildi. Sambacının menacerinin de 200 bin Euro’luk komisyon ücretini almayacağı duyuruldu.

Bu işin mali boyutu, konumuz başka aslında.

Elano, müthiş bir yetenek herkes bunun farkında zaten. 1 yıl boyunca Rijkaard'ın faydalanamadığı (ki nasıl faydalanamadı hâlâ anlamış değilim.) Hagi'nin gelişiyle ilk 11'de yer bulmaya başlayan ama geçenlerde yaptığı açıklamada "Mutluyum ama Ocak'ta gidebilirim." diyen bu isim artık Galatasaray'da değil.

Son yıllarda giden isimlere bakalım. Meira, Keita, Misimovic (şimdilik burda) ve Elano. Bu isimler'den sadece Meira biraz daha arka planda gibi görünüyor ama mevkisinin en iyilerinden bir isimdi bazılarına (Ayhan, M.Sarp, Barış, A.Turan, S.Özkan vb.) gösterilen tölerans gösterilmedi ve "bu yaşta birine bu parayı bir daha veren olmaz." diye satıldı. Keita keza öyle, Avrupa'dan böyle para veren olmaz diye apar topar satıldı. Misimovic, transfer sözleşmesine bakılırsa yarım dönem kiralanmış gibi olacak ve gidecek, Elano'da alacaklarından vazgeçtiği için yönetim tarafından "kârlı" olarak gönderildi.

Şimdi gidecek kim kaldı Insua, Kewell, Baros ve Neil. Insua, Hagi kiralık futbolcu istemediği için gidecek, Geçen yılın sonunda Kewell'ın gitmesi kesin gibi. Zaten yönetim taraftar baskısı sonucunda razı olmuştu 1 yıl daha. Geriye Milan Baros ve Lucas Neil kalıyor. Takımda iş yapan yabancı bu iki isim var zaten.

Şimdiye kadar sabreden ama artık çoktan taşı çatlayan taraftar artık isyanda. Bu iki isim de gönderilirse eğer iş işten, iş de o zaman çıkar.

Sayın Adnan Polat. "Uefa Kriterleri" diye diye takımı ne hale getirdiniz? Diğer takımların yöneticilerinden hiç "Uefa Kriterleri için bunları bunları yaptık." gibi bir açıklama gelmiyor. Yoksa bu Uefa kriterleri sadece Galatasaray için mi geçerli? Ya da Uefa'dan size özel bir bilgi mi geldi "2012'de Uefa Kriterleri yürürlüğe girecek. Sen bizim kankamız olduğun için 3-4 yıl öncesinden -dünya üzerinde o kadar takım varken- sadece size haber veriyorum. Ona göre takımını şimdiden ayarla." diye.

Çok merak ediyorum Sayın Adnan Polat. Sizden başka hiç bir yönetim "Uefa Kriterleri"ni sallamazken ve siz bu kriterler için "güya" bu kadar çalışma yapmışken
2012'den itibaren eski Galatasaray'ı tekrar canlandıramazsanız nasıl açıklama yapmayı düşünüyorsunuz?

"Stad yapıyorduk, tam anlamıyla kriterlere yoğunlaşamadık mı? "