18 Nisan 2010 Pazar

Bavulunu Da Al Git!

Fabio Bilica, karşı tarafın sakatlanınca paketleyip gönderdiği Luciano'nun yerine geçen yılın gözde takımı Sivasspor'dan transfer ettiği bir oyuncu. Öyle pek bir bilgiye gerek yok zaten hakkında. Bildiklerinizden de, şu gördüklerinizden sonra pişman olacağınıza eminim.
Bu adam Sivasspor'daykende böyleydi. Her maçta bir çirkeflik, her maçta bir şirretlik... 4 büyükler dışında maç yayını olmadığından pek ortaya çıkmıyordu nasıl biri olduğu ama ligimizi yakından takip edenler bilirler özgeçmişini.
Özellikle geçen yıl Galatasaray-Sivasspor arasındaki maçların görüntülerini bir inceleyin. Ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. (Eminim o görüntülerden sonra kesinleşmiştir karşı tarafa transferi.) Geldiği takım tam karakterine uygun bir takım. Tencere-kapak meselesi bir bakıma. Geldiği günden beri gördüğü (ve gösteremedikleri) kartlar da ispatı bu durumun.
İşte bu adam, derbide öyle bir hareket yaptı ki "bunu yapan futbolcu" diye çarpılır nerdeyse. Beşiktaş'lı Uğur'a adeta " sen öldün oğlum" diyordu. O müdahale zaten cesur bir hakem tarafından kırmızı kartla cezalandırılır. Hüseyin Göçek, "hem penaltı, hem kırmızı kart verirsem burdan çıkamam" diye düşünmüş olacak ki sarı kartla geçiştirdi. (Haklı tabii, geçen yıl kafası delinen arkadaşlarını aklından çıkaramamıştır.)
Ne olduysa işte o anda oldu. Karara itiraz eden futbolcular hakemin etrafını çevirince Bilica, penaltı noktasını kazmaya başladı. Bir an "Acaba ihtiyaç mı giderecek?" dedim kendi kendime. (Bilirsiniz, bazı canlılar ihtiyaçlarını gidermek için toprağı kazar, ihtiyacını giderdikten sonra tekrar kapatır. Eğer kapattığı yerden halâ koku geliyorsa tekrar toprak atmaya devam eder.)
Arada sırada başını kaldırıp hakemi kontrol ediyor, tekrar kazmaya devam ediyordu. Hakem, penaltı noktasına topu yerleştirmek için geldiğinde baya uğraştı kazılan çukuru kapatmak için. Çukur zeminde topa iyi vuramayan Bobo, Bilica'nın kazı çalışmalarını boşa çıkarmadı.
İstanbul'da yollardaki çukurlar için hep belediyeyi suçluyorduk ama boşuna günahlarını almışız.



Böyle adamların, futbolumuzda hatta dünya futbolunda işi yok. Her maçta ayrı bir aykırı hareket. Nereye kadar. Sen bir an önce topla pılını pırtını, çekil futboldan. Rio Belediyesinde kazmacı olarak işe başla.

Futbol kuralları usûl kitapçığının 17. maddesi C bendine göre: Bir futbolcu oyun kuralları haricinde, rakip takıma dezavantaj sağlayacak şekilde "oyun alanının, kale direklerinin veya topun" herhangi bir kısmında değişiklik yapacak olursa ve hakem de bu futbolcuyu gerektiği şekilde cezalandıramamış olursa ve futbolcunun yaptığı değişiklik onarılamamışsa, bu futbolcunun takımı "hükmen yenik sayılır."

Kurallar aynen böyle. Bakalım fenerasyon bu kuralı uygulayacak kadar bağımsız mı göreceğiz.

Gelelim diğer meseleye...

Aslında meselenin özeti yukardaki resim. Hakem pozisyona en fazla 20 metre uzakta. Bobo, Lugano'nun kayarak geldiğini görünce, topu sağdan atıp, kendi soldan geçmeyi düşündü. Lugano bu hamleye ceza alanı içinde topu kolunun altına alıp saha dışına kadar kayarak cevap verdi. Peki, hakemin kararı ne? Cumhuriyet içinde cumhuriyet ilan eden kesim hariç herkesin cevabı aynı: Penaltı. Hakem bizim gibi düşünmedi ve ver(e)medi en doğru kararı.

Daha önceki maçlardan sonra cumhuriyetçilerin yöneticileri ortalığı ayağa kaldırıp "haksızlıkların önüne geçilsin, penaltılarımız verilmiyor vs." konuşup duruyordu. Aba altından sopa göstermekten çekinmediler. Hadi bakalım şimdi çıkında söyleyin, görelim ne kadar samimi olduğunuzu. Öyle açık açık söyleyemeyebilirsiniz bunun farkındayız millet olarak. Bir şekilde, hem Bilica'nın hareketinin yanlış olduğunu, bir şekilde uyarılacağını hem de Lugano'nun müdahalesinin penaltı olduğunu ama hakemin o pozisyonda doğru kararı veremediğini belirtin.

Bizde görelim, büyüklüğünüzü, dileyelim özrümüzü. Hodri Meydan...



Hiç yorum yok: